22 Ekim 2010 Cuma

Menopoz Etkileri Menopozdan Sonra Menopoza

Menopozdan Sonra Ortaya Çıkan Bedensel Değişiklikler

Menopoz Etkileri: Karın bölgesi
Yumurtalıkların ürettiği başlıca hormon östrojendir; bu dönemde karşılaşılan sorunların çoğunu yaratan neden, östrojen kaybı nedeniyle yumurtalıkla­rın aksamaya başlamasıdır. Bu hormonun salgılanması giderek azaldıkça, bedendeki pek çok dokuda aşınma ya da incelme görülür. Bu değişiklikler en be­lirgin biçimde (göbekten baldırların başladığı yere kadar uzanan) karın bölgesindeki yumuşak dokularda görülür; en çarpıcı değişiklikler cinsel (jenital) organ­larda, doğum kanalı içi ve çevresinde, başka deyişle vajina'da yoğunlaşır. Labia majora ve labia minora (vajina ağzını örten dudaklar) şişkinliklerini bir ölçüde yitirir ve bu bölgenin dış kısmını kaplayan deri (vulva) normal östrojen düzeyinin bulunduğu zamanki du­rumuyla karşılaştırıldığında, birkaç hücrelik bir ince­liğe kadar aşınır. Vulva derisinin altında bulunan yağ tabakası yok olur ve bu bölgeyi örten kıllar sey­rekleşir.

Östrojen yetersizliği, vajina çeperlerinin incelme­sine, kurulaşmasına ve düzleşmesine neden olur; bunun sonucu olarak cinsel ilişkiyi zorlaştıran, ağrılı bir duruma getiren atrofik vajinitis durumu ortaya çıkar. Menopozdan önce vajina, normalde, bebeğin geçişi­ne izin verecek ölçüde açılabilecek esnekliktedir; ama menopozdan sonra bu esneklik kaybolur. Bu du­rum, cinsel ilişkinin yaratabileceği başka bazı güç­lükleri daha da ağırlaştırır; uzun yıllar cinsel ilişkide bulunmama nedeniyle vajina daralmışsa, bu tablo da­ha da ağır bir biçimde ortaya çıkar. Mümkün olduğu kadar sık aralıklarla, fazla rahatsızlığa yol açmadan, zorlamadan yapılacak temaslar, vajinanın eski esnek­liğine yeniden yaklaşmasına yardımcı olacaktır; bu­nunla birlikte, östrojen tedavisi ya da östrojenli krem­lerin kullanılması büyük rahatlık sağlayabilir.

Vajina çeperleri, çoğu zaman koruyucu asit sal­gılarıyla kaplıdır; ne var ki menopozdan sonra bu koruyucu asit örtüsü yok olur; vajina enfeksiyonlara karşı korumasız kalır; vajinayı kaplayan deri bütünüyle kızararak kaşıntılı bir durum alır; böyle bir durumla karşılaşıldığında doktora başvurmak gerekir. Yaşa­mın bu döneminde, doğum yolunda meydana gelen değişiklikler nedeniyle, kullanılmakta olan diyaframın boyutlarının da değiştirilmesi gerekebilir. Serviks (rahim boynu) ve rahim küçülür; rahmin içini kaplayan endometriyum da neredeyse yok olur. Karın altında (alt pelviste) bulunan kasların sertliği azalır; rahmi tu­tan bağlar ve destekler güçlerini yitirir; bu nedenle rahim, aşağıya doğru düşebilir prolapsi Doğum ya­pan kadınlar, doğumdan sonra kaslarını güçlendir­mek için jimnastik yapmışlarsa, bu durumun ortaya çıkma olasılığı azalır.

Karın bölgesinde yer alan bu doku incelmesi, id­rar torbası ve idrar yolunun iç çeperlerini de etkile­yen bir dizi belirtinin (sendrom'un) ortaya çıkmasına yol açar; bunlar arasında, idrarı tutmakta güçlük çekme, sık sık idrara çıkma isteği ve bütünüyle boşal­dıktan sonra bile idrar torbasında hâlâ idrar bulunduğu duygusu gibi rahatsızlıkları sayabiliriz.

Kadın Menopoz Etkileri: Kemikler

Yumurtalıkların artık çalışmamasının yarattığı önemli ve uzun vadeli sorunlardan biri de osteoporosis'tir: Bu, östrojen yetersizliğinin kemiklerden yılda yüzde bir oranında kalsiyum kaybına neden olması durumudur. Kemikler incelir, gevrekleşir ve daha ko­lay kırılabilir bir duruma gelir. Özellikle 50 yaşından sonra erkeklere göre kadınlarda - özellikle de kalça, bilek ve omurlarda (omurgayı oluşturan tek tek ke­miklerde) - kırıkların daha sık görülmesi bu nedenledir. Hareketsizlik ve yatağa bağlı kalma kemiklerde kalsiyum aşınmasına yol açar, bundan dolayı kadın­ların, kemiklerini sağlıklı tutabilmek için olabildiğince ileri yaşlara kadar hareketliliklerini sürdürmeleri önem taşır. Kırıklar küçük çocuklarda, önemli sakat­lıklara yol açmadan çabucak iyileşebilir; oysa yaşlan­mış bir kadında kemik kırılması büyük sorunlar ya­ratabilir. Küçük bir düşmenin ardından gelen kalça kemiği kırılması, daha da ciddi durumlara yol açabi­lir.

Erkeklerde ve kadınlarda bilek kemiğinin kırılması sıklığı, östrojen düzeylerindeki düşme nedeniyle osteoporosis'in artmasından dolayı, kadınlarda bilek ke­miği kırıkları ve başka tür kırıklara daha çok rastla­nır.

Diğer hormon değişiklikleri

Yumurtalıklarda östrojen üretimi azaldıkça, bey­nin alt kısmında bulunan tükrük bezi'nde hormon üre­timi artar. Basit bir kan testi yapılarak bu hormonla­rın, özellikle de folikül uyarıcı hormonun (FUH) dü­zeyinde yükselme olduğu saptanabilir ve böylece me­nopoz teşhis edilmiş olur. Bununla birlikte bu tür bir teste çoğunlukla gerek duyulmaz; çünkü ateş basma­ları, gece terlemeleri, vajina kuruluğu ve kaşıntıların artması gibi durumlar, bu teşhisin kolaylıkla konma­sını sağlar. Gene de, erken menopoza giren kadın­larda menopoz teşhisinin konması gerektiği durum­larda bu laboratuvar testine başvurulabilir.

Östrojen düzeyleri, menopozla birlikte sıfıra in­mez; çünkü böbreklerin üstünde bulunan böbrek üstü bezleri bu hormonları az ölçüde de olsa salgılar; ay­rıca vücudun yağ dokularında östrojene dönüştürü­lebilen başka bir hormon daha bulunur. Aslında, kuramsal açıdan bakıldığında, çok şişman kadınların menopozu hafif atlatması gerekir; çünkü yağ doku­larında daha fazla östrojen üretimi olacağından, on­ların östrojen düzeyleri daha yüksek kalır. Yumurtalıklarda ayrıca erkeklik hormonu testosteron da üre­tilir; bu hormonun üretimi, daha düşük bir düzeyde de olsa, menopozdan sonra da sürdürülür.

Menopoz Belirtileri Sebepleri Menopoza

Kadınlarda Menopozun Belirtileri, Menopoz ve Adet Kesilmesi

Menopoz Başlangıcı, Menopoz Belirtileri ve adetten kesilmeyle ilgili belirtiler genellikle birbirine bağlı dört gruba ayrılır:

1. Kan damarlarında ortaya çıkan belirtiler
2. Ruhsal belirtiler
3. Cinsel belirtiler
4. Kaslarda ve eklemlerde görülen belirtiler

Bu belirtilerin ortaya çıkışı, yalnızca azalan öst­rojen miktarına göre değil, bu azalmanın hızına bağlı olarak da değişiklik gösterir. Genelde vücudumuz, yüksek ya da çok düşük östrojen düzeylerine olumsuz tepki göstermez; oysa bu aşırı durumların ikisi de sağlıklı sayılamaz; bununla birlikte, vücudumuz, bir aşırı uçtan öbürüne doğru yer alan ani değişiklik­lere, örneğin yumurtalıkların ameliyatla alınması du­rumunda bu hormonun artık salgılanamamasına, olumsuz tepki gösterir. Ani değişiklik durumunda, menopoz belirtileri birdenbire ve ağır olarak karşımıza çıkar.

Toplumsal ve kültürel durumumuz, bu doğal yaş­lanma sürecinin belirtilerine katlanmamızı, bu önemli yaş döneminin getirdiği duygusal çalkantıları hafif ya da ağır olarak atlatmamızı etkileyecektir. Menopoz dönemini atlatmakta güçlük çekecek bir kadın tipi, örneğin, olaylı, belki kürtajlı geçen bir yaşamdan son­ra, gebe kalmayı beklerken, birdenbire âdetten kesil­diğini farkeden kadındır. Böyle bir kadın için meno­pozu, 'doğurganlıktan artık kurtulmanın getireceği rahatlatıcı bir dönem olarak kabul etmenin ne denli güç olacağı ortadadır.

Uzmanlar, adetten kesilme sendromu'nu oluştu­ran bedensel belirtilerin neler olduğu konusunda tam bir görüş birliğine varmış değillerdir; ne var ki klinik deneylerde tekrar tekrar kesinliği kanıtlanan belirti­ler ateş basması, gece terlemeleri, vajina kuruluğu ve ağrılı cinsel birleşmedir. Östrojen azalmasının ge­tirdiği diğer belirtileri, yaşlanmadan ve orta yaşlı kadınların evle ilgili olarak yaşadıkları ruhsal ve toplum­sal sorunlardan ayırmak çok daha güçtür. 'Yuvanın boşalması' sendromu çok belirgin bir biçimde göz­lenebilir.

Bu sendromda, örneğin 50 yaşlarında bir kadın, çocuklarının artık birer birer yuvadan uçup ayrıldıklarını, kendisine gereksinme duymadıklarını görür: 20 yaşındaki beklentilerine artık hiç ulaşamayacağını gören kocada, işinde başarılı olabilmek için belki son çabalarını harcamaktadır. Gene aynı koca, genç ka­dınlara fazlaca ilgi duymaya başlamış olabilir; çün­kü onun da yıpranmakta olan benlik duygusunu genç kadınların ilgisini çekerek yeniden güçlendirmeye ge­reksinmesi vardır. Bu arada, karısı evde yapayalnız kalmıştır; bazen vaktini geçirmek için cicili bicili der­gileri okumaktan başka yapacak bir şey bulamaz; genç kız ve kadın resimleriyle dolu bu dergiler de ona, toplumdaki genelde geçer ölçülere göre, saçları ağaran, göğüsleri küçülen ve beli kalınlaşan bir kadının, yumurtalıkları gibi, artık işe yaramaz biri olduğunu hatırlatmaktan başka bir işe yaramaz. Pek çok kadının, bu dönemde, kendi kendilerine başa çıkamadık­ları bu sorunlara, bir ad bulabilmek için tıptan medet ummalarına şaşmamak gerekir.

2003'de bir çok Avrupa ülkesinde 45 ila 55yaşla­rında 2000 kadın arasında bir anket yapılmıştır. Bu ankete göre en sık olarak rastlanan belirtiler şunlar­dır:


Ateş basması % 55
Baş dönmesi % 46
Yorgunluk % 43
Sinirlilik % 41
Terleme % 39
Baş ağrıları % 33
Uykusuzluk % 32
Depresyon % 30
Gerginlik % 29
Eklem ve kas ağrıları % 25
Çarpıntı % 24
Karıncalanma % 22

Araştırmacıların bulgularına göre, hastaları en çok endişelendiren belirtiler depresyon, cinsel sorunlar, bellek aksaması'dır ve bu, çok ilginç bir tablo yarat­maktadır; çünkü hastaların ancak yüzde 30'unda dep­resyona rastlanmış, cinsellikle ve bellekle ilgili so­runlar genel belirtilerin arasına bile girmemiştir. Da­ha sonra kanıtlandığı gibi, bu hastalarda yokmuş gi­bi görünen bazı belirtiler örneğin yorgunluk, baş ağ­rıları, gerginlik ve depresyon - aslında âdetin kesil­mesinden önceki iki yıl içinde çok daha ağır biçim­de ortaya çıkmış, oysa ateş basması, terleme ve vajina kuruluğu âdetten kesilmeden hemen sonra be­lirginleşmiştir. Bu demektir ki, menopoza yaklaşan ama, âdet kanamaları sürmekte olan kadınlar, daha büyük bir sarsıntı içindedirler; çünkü onları rahatsız eden bu belirtiler, bu dönemde henüz yavaş yavaş düşmekte olan östrojen düzeyine bağlı olarak yorumlanmamaktadır. Östrojen düzeylerinin düşmesi, âde­tin kesilmesinden önce başlamakta ve fark edildiğinde kolaylıkla tedavi edilebilmektedir.

Orta yaşın kadınlar için çok zor bir dönem oldu­ğu gözden uzak tutulmamalıdır; menopozun anlaşıl­masında ve tedavisinde en önemli ön koşul, yaşlan­manın, evle ilgili sorunların, meslek yaşamında kar­şılaşılan duyumsuzlukların getirdiği streslerle östro­jen azalmasının yarattığı gerçek belirtiler arasındaki ayrımın belirlenebilmesidir; östrojen azalması, aza­lan hormonun yerine konmasından oluşan hormon tedavisiyle kolayca giderilebilir. Oysa kişilik sorun­ları ve yaşlanmanın getirdiği sorunların östrojenle te­daviye çalışılması ister istemez başarısızlıkla sonuçlanacak bir çabadır.

Kan damarlarında ortaya çıkan belirtiler

Kan damarlarında ortaya çıkan tipik belirtiler, ateş basması ve gece terlemeleridir; bunların nedeni, henüz tam olarak bilinememektedir. Ateş basması, her­keste ayrı biçimde görülür, bazı kadınlar, yalnızca el­lerinde bir yanma hissederler; bazıları bütün vücut­larını saran bir sıcaklık duyarlar; bazılarının yüzleri kıpkırmızı kesilir ve kırmızılık bazen göğüslerine ka­dar yayılır; bazı kadınlardaysa sıcaklık basması ayaklardan başlar, bütün vücuda yayılarak tepelerine ka­dar ulaşır. Bazı kadınların avuç içleri ve boyunları ter­den nemlenir; bazıları geceleri çarşafları ve gecelik­lerini ıslatacak ölçüde terlerler. Sonuçta uykusuzluk baş gösterir; önce her şey aşırı sıcak gelir (yorganlar atılır, pencereler açılır); sonra üşüme hissedilir (ek battaniyeler örtülür, pencereler kapanır); gece böyle rahatsız bir biçimde geçirilince, sabahleyin bitkinlik duygusuyla uyanılır.

Ruhsal belirtiler

Menopoz, çoğu zaman pek çok ve çeşitli ruhsal belirtiyle birlikte kendini gösterir. Kadınlar, enerjile­rini ve isteklerini yitirdiklerini fark ederler; dikkatleri­ni bir şey üzerinde toplayamazlar; bir işte çalışmak­ta olan kadınlar da işlerini iyi yapamadıklarını görür­ler. Daha yalın bir örnekle anlatacak olursak, örne­ğin bir yığın bulaşıkla karşılaştığında kadın, bunun altından kalkacak gücü kendinde bulamaz; oysa aynı iş onun için daha önceleri hiçbir sorun yaratma­mış, bir çırpıda hallediliverecek bir iş olmuştur hep. İş yerinde herkesin ortasında ateş basmasından, ter­lemekten utanırlar; ne denli gerçek dışı olursa olsun, işlerini başaramadıkları duygusuna kapılarak üzülür­ler. Menopoz geçiren kadınlar kendilerini çok gergin ve saldırganlık dolu hissederler; aile içindeki üyele­rin onlara karşı gerçek duyguları ne olursa olsun, me­nopoz geçiren kadın, çok küçük nedenlerle sabırlı ko­casına ve çocuklarına karşı nefret duygularıyla dav­ranabilir. Bundan başka, menopoz geçirmekte olma­sa da, bu ruhsal belirtilerin çoğu, orta yaşa girmekte olan kadınlarda, bu yaşın birlikte getirdiği kendini ye­niden değerlendirme, kendinden kuşkulanma gibi tu­tumlardan da kaynaklanıyor olabilir.

Özellikle menopoz geçirmekte olan kadınlarda 'si­nirsel bitkinlik' durumundan yakınmalara çok rastla­nır; kadınlar, çoğu zaman aniden endişeye kapıldık­larını anlatırlar - bunlar, işe giderken birdenbire yol­da kalakalmaya yol açan panikleme nöbetlerine ya­kalanmak ya da süpermarkette alışveriş yaparken kahve fiyatının arttığını fark ettiklerinde artık herşeyin bittiği duygusuna kapılmak gibi durumlardır! Bazı kadınlarda kendini dinleme, kendi bedenlerine aşırı bir yoğunlaşma görülür; bunlar, geçirmekte oldukla­rı bedensel değişikliği kimsenin anlayamadığını sa­vunurlar. Östrojen düzeylerinde ya da kan şekerlerin­de meydana gelen her küçük değişikliği hissettikle­rini savunan bu tür kadınlar, doktorlar için her zaman yaklaşılması güç hastalardır; genelde bunların bir ji­nekologdan çok bir psikiyatra ihtiyaçları vardır.

Ruhsal durumda da oynamalar görülebilir; kadın­lar, görünürde hiçbir neden yokken birdenbire ağlamaya başlayabilir ya da kendilerini tam bir ruhsal çöküntü içinde hissedebilirler. Sonra, bunlarla birlikte gelen letarji (ilgi ve enerji yokluğu), uykusuzluk, ye­meğe ilgi duymama yüzünden kilo kaybetme ya da 'rahatlatıcı yeme' diyebileceğimiz aşırı yemek yeme yüzünden şişmanlama gibi durumlar görülür. Bir me­nopoz kliniğine başvuran hastaların neredeyse yarı­sı depresyondan, üçte biri uykusuzluktan, geriye ka­lan üçte biri de letarjiden şikâyetçidir. Neredeyse ke­sin olarak söyleyebiliriz ki uykusuzluk, yorgunluk ve depresyon, hiç değilse kısmen, uyumaya engel olan gece terlemelerinin sonucunda ortaya çıkar. Birkaç aylık bir süre boyunca geceleri bebeklerine meme vermek üzere gece uykusu bölünen genç kadınlar bile yorgun ve sinirli olduklarını hemen fark ederler; bu ne­denle, daha ileri yaştaki kadınların uykusuz ya da ra­hatsız geçen gecelerden dolayı büyük bir rahatsızlık duymaları şaşırtıcı değildir. Bununla birlikte unutul­mamalıdır ki menopoz kliniğine başvuran kadınlar, za­ten menopoz belirtilerinden şikâyetçi olarak gelen ka­dınlardır; bunların dışında kalan pek çok kadın ya hiç rahatsızlık duymaz ya da bu belirtilerden çok az ra­hatsız olur.

Âdetten kesilmenin yol açtığı ruhsal belirtilerin aydınlatılmasıysa çok daha güçtür; bunlar menopoz­dan, östrojen yokluğundan ya da bunlarla hiç ilişki­si olmayan başka olaylardan kaynaklanabilir. Daha önce ailesinin sorumluluklarını büyük bir güçle yük­lenip götüren, bu arada yetişkinlik yaşamı boyunca dışarıdaki tam zamanlı işini aksatmadan yürüten den­geli bir kadının, üst üste gelen bu rahatsızlıklarla bir­likte yaşamasının ne denli güç ve yıkıcı olduğunu an­lamak zor olmasa gerektir. Bunları, bilincinde olarak geçiren kadın (ciddi bir akıl hastalığı geçirmekte olan ve gerçekle ilişkisini bütünüyle yitirmiş olan birisinin tersine) anormal davrandığının bilincindedir ama, bu davranışlarını değiştirmek için elinden hiçbir şey gelmez ya da yapabileceği çok az şey vardır.

Öte yandan genç kızlığından beri ruh çöküntüle­ri, evhamlar içinde, yıllardır sinir ilaçlarına bağımlı olarak yaşamakta olan bir kadın da kendinde hiçbir değişiklik hissetmeyebilir. Aslında tedavisi en zor olan hastalar bu tip kadınlardır; çünkü bunlar klini­ğe ya da doktora başvurduklarında östrojen tedavisinin her türlü sorunlarını çözmesini beklerler. Böy­le bir kadın, son,dala tutunmakta olduğunu kendisi de kabul eder; ne var ki 20 yaşından beri gitmekte ol­duğu psikiyatrların, hekimlerin, doktorların, kemik hastalıkları uzmanlarının, masajcıların, akupunkturcuların hepsinin yanılmış olduğunu söyler; kendisi­nin ta başından beri hormon tedavisine ihtiyacı ol­duğunda direnir. Ayrıca bu tip hasta, hormon tedavi­si istemekle birlikte tabletlere ve doğal olmayan baş­ka ilaçlara 'hayır' der ve kabuklu pirinçle, Çin çubuk­larından başka her şeye karşı alerjisi olduğunu söy­ler. Bu tür hastaların hepsi, hiç şaşmaz bir biçimde kendilerine yanlış bir teşhis koyarak gelir, onları anlamayan doktorları suçlar ve onlardan nefret ederler. Burada gene, menopoz tedavisinin kişilik sorunları­nı çözemeyeceğini, bir kez daha vurgulamak gerekir; bu tedavi yalnızca östrojen eksikliğinin giderilmesi­ni sağlar.

Okurlarımız, yukarıda yazılanları sert ve acımasız­ca söylenmiş sözler olarak görebilirler; ne var ki bu, menopoz kliniklerinde çalışan doktorların her hafta pek çok kez karşılaştıkları bir tablodur. Doktor olarak bizim halka anlatmak istediğimiz önemli bir nok­ta varsa o da, östrojen tedavisinin, normal bir hasta­ya uygulandığında, bir kadını çekeceği sıkıntılardan kurtararak, onun sağlıklı yaşamasına yardımcı olabi­lecek bir tedavi olduğudur; östrojen tedavisi, kişilik sorunlarından kurtulamamış ama yumurtalıkları nor­mal çalışan bir kadını tam ruh sağlığına kavuşturmak ya da ona sonsuz gençlik vaat etmek amacıyla ve kandırmacasıyla kullanılmamalıdır. O zaman bu tedavi amacından saptırılmış ve bir tedavi yöntemi olarak gözden düşürülmüş olur

Menopoz ve Cinsel Sorunlar Osteoporoz

Menopoz (Osteoporoz) ve Cinsel Sorunlar

Menopozda ortaya çıkan iki tür cinsel sorun var­dır: Ağrılı cinsel temas ve cinselliğe duyulan ilginin azalması.

Disparöni adıyla da bilinen ağrılı cinsel temas, kâ­ğıt gibi olan, çeperleri incelen, büzülen vajinanın normal sertlikteki penisi içine alacak şekilde esneyememesinden kaynaklanır. Bu, daha da ağır sorunlara yol açabilir, çünkü cinsel eşlerin hepsi yumuşak ve sa­bırlı davranarak kadının tam olarak heyecanlanmasını bekleyecek anlayışı gösteremezler; bu sabır göste­rildiğinde kadın bütünüyle heyecanlanacak, penisin girmesinden önce vajinası kendi salgısıyla iyice ıs­lanarak kayganlaşacaktır. Son yıllar içinde kadınlar, eskiye göre cinsel uygulamalar ve teknikler konusun­da çeşitli yayınları okuyarak kendi cinsel potansiyel­leri konusunda bilgilenmişler; bunun sonucu olarak da kendi cinsel hakları üzerinde direnmeyi öğrenmiş­lerdir. Kadınlar sık ve doyumlu cinsel birleşmenin hakları olduğuna inanmaktadırlar; menopoz dönemin­de cinsel temas, isteğin azalması ve rahatsızlığın art­ması nedeniyle çoğu zaman umut kırıklığıyla sona erebilir; bu da kabul edilmesi oldukça güç bir durum­dur. Öte yandan 40 yaşını geçen kadınlar, bu yaşta cinsel etkinliğin sürdürülmesini (çok yanlış olarak) bir suçmuş gibi görebilirler; bu türden bir endişe de cinsel bakımdan heyecanlanmayı ve doğal nemlen­meyi engelleyici bir neden oluşturabilir.

Cinsel temasa duyulan ilginin libido'nun— kay­bolmasını menopozla açıklamak daha da güçtür. Bu daha çok, gönül, kafa ve hormonlar arasındaki bağın­tının iyi anlaşamamasından kaynaklanan bir sorun gi­bi görünmektedir. Normal cinsel istek gibi cinselli­ğe duyulan ilginin yitirilmesi de, değişik insanlarda değişik nedenlerden kaynaklanıyor olabilir. Libido­nun kaybolması yalnızca menopoz geçirmekte olan orta yaşlı kadınlara özgü bir durum değildir; cinsel istekliliği etkileyen pek çok neden vardır. Genç olsun, yaşlı olsun depresyon geçirmekte olan erkek ve kadınlar, cinselliğe karşı ilgilerini yitirirler; depresyon, menopozun bir parçası olduğuna göre libidonun yi­tirilmesinde bu depresyonun da payı olsa gerektir. Benzer biçimde, romatizmal artirit ya da şeker has­talığı gibi müzmin hastalıklar ya da aşırı alkol alın­ması, hatta düzenli alınan bazı ilaçlar da cinsel istekte azalmaya yol açabilir.

Daha yalın bir deyişle, vajina kuruluğu nedeniyle cinsel temas sırasında ağrı duyan kadınlar, cinsel birleşmeye karşı ilgi duymaz olacaklardır. Çünkü çeki­len ağrı, alınan zevke değmez. Tedavi edilmesi en ko­lay olan sorun budur, çünkü az dozda verilen östro­jen ya da östrojenli kremlerin kullanılması durumu hemen düzeltecektir.

Ruhsal kökenli sorunların tedavisi daha zordur. İki insanın cinsel ilişkiye girmesinde pek çok etken söz konusudur; böyle bir ilişkinin sürdürülmesi ve ilişkiden zevk alınması söz konusu olduğunda, dev­reye giren etkenler daha da büyük bir önem kazanır.

Bedensel çekiciliğini yitirmeye başladığını farkeden, önemsiz bir şey karşısında her an ağlamaya başlayıvereceğinden korkan, örneğin kocası genç sek­reterinin 'kendisini gerçekten anladığı'nı söylediğin­de bundan kendi aleyhine bir anlam çıkaran kadının öz güveni gerçekten azalmış durumdadır. Hayatın ge­tirdiği sorunlarla başa çıkmakta güçlük çeken, ken­dine olan güvenini yitirmiş, gece en az altı kez uyan­masına neden olan terlemelerden yakınan bir kadı­nın, çok sabırlı, çok anlayışlı bir kocayla bile seviş­meye hevesli olmaması için zaten yeterince neden var demektir.

Ne var ki bu, cinsel doyuma hiçbir zaman ulaşı­lamayacak anlamına gelmez; pek çok kadın, cinsel temasa karşı duydukları isteğin ve temas sıklığının, yalnızca kocalarının yeterince ilgi göstermemeleri ne­deniyle azaldığını savunmuşlardır. Cinsellik konusu­nun ünlü araştırmacıları Masters ve Johnson, 60 ya­şındaki kadınların cinsel tepkilerini ayrıntılarıyla in­celemişler, bu kadınların tepkilerinin eskisi kadar iyi olduğunu, yalnızca orgazm noktasına biraz daha uzun bir sürede eriştiklerini bulmuşlardır. Bu araştırmanın bir aksak yanı, araştırmaya konu edilen kadınların tü­rüdür; bu yaştaki kadınlar genellikle film makineleri­nin önünde yapılacak deneylere katılma eğiliminde değildirler; öyle anlaşılıyor ki, deneye alman kadın­lar libidosu çok yüksek ya da hiç değilse engelleme­leri çok az olan kadınlardı.

Kanda östrojen düzeylerinin düşmesiyle vajina kuruluğu ve ağrılı cinsel temas arasında doğrudan bağıntı bulunduğu kanıtlanamamıştır; ne var ki kadın­larda libidonun, garip bir rastlantıyla erkeklik hormo­nu testosteronla belirlenmesine karşın, düşük testos­teron düzeyiyle libido kaybı arasında bir ilişki de ku­rulamamıştır. Bununla birlikte, hastaların vücutları­na, içinde hem östrojen hem de testosteron bulunan tüpler gömülerek yapılan hormon tedavileri çok ba­şarılı olmuştur. Böylece libido yeniden canlandırılabilmektedir; bu yöntem, ileride açıklanacaktır. Ama burada bir kez daha vurgulamak gerekir ki, tüp gö­merek yapılacak tedavi, bir kadının hayatını, başka etkenlerin ve evdeki durumun oldukça normal oldu­ğu durumlarda rahatlatabilecektir. Eşler artık birbir­lerini sevmiyorlarsa, evde çeşitli sorunlar, hastalık­lar, kişisel ihmal gibi tutumlar söz konusuysa, bu te­davinin bütün bu engelleri ortadan kaldırmasını beklemek boşunadır.

Menopoz Tedavisi Menapoz Ostrojen

Menopoz Tedavisi, Menopozda Tedavi

Menopoz konusunda edinilen üç ayrı tutum bu­gün de sürmektedir. Bir aşırı uçta menopoz doğal bir olay olarak gö­rülür; belirtiler kendiliğinden kaybolacaktır ve teda­viye gerek yoktur. Menopoz doğal karşılanır; bu sa­vın temelinde, doğal olan her şeyin iyi olduğu inancı yatar. Bu konuda iyi niyetli aldırmazlık çok yaygın­dır ama bu, ailede çok sabırlı bir kadınla çok anlayışlı bir kocanın bulunmasını gerektirir.

Menapoz Tedavisi Daha olumsuz bir görüşe göre, menopozun sorun yaratabileceği, tedavi gerektirebileceği kabul edilir. Bu görüşü benimseyen doktorlar, hastalarına çoğu zaman sakinleştirici, depresyon giderici ilaçlar verirler; bize göre bu, menopoz için yapılabilecek en yan­lış tedavidir. Hastalar zaten yorgun ve letarjik bir durumdadırlar; böylesine güçlü ilaçların verilmesi has­taya hiçbir şekilde haklı gösterilemeyecek ek bir zor­luk getirir. Buna karşın, örneğin İngiltere'deki kadın­ların yüzde 30'u, hiçbir gerçek yarar sağlamadıkları tıpça pek çok kez kanıtlanmış olmasına karşın bu tür ilaçları kullanmaktadırlar.


Daha ilerici bir tutuma göre, menopoz belirtileri­nin denetim altına alınmasında östrojen kullanımı hem yararlı hem de güvenli bir yoldur. Bu tutumu be­nimseyen doktorlar, menopoz belirtilerini hafifletmek için, mümkün olan en küçük dozlarda östrojen ver­mekten çekinmezler; ne var ki uzun vadeli tedaviye, uterusun aşırı uyarılmasını önleyici ve yapay olarak üretilmiş projestojen'in de dahil edilmesi gerekir; böylelikle gelecekte ortaya çıkabilecek ciddi sorun­lar önceden engellenmiş olur.

Ostrojen Tedavisinin Sakıncalı Yanları, Kadınlarda Ostrojen

Östrojen tedavisi ne zaman yapılmalıdır?

Östrojen tedavisine başvurmayı engelleyen birkaç önemli neden vardır. Meme kanseri ya da rahim kan­serinin belli türlerini geçirmiş olan hastalarda östro­jen, yeniden ortaya çıkacak kanserin ilerlemesini hız­landırabilir; bu nedenle verilmesi sakıncalıdır. Nadir olmakla birlikte, bazı karaciğer hastalıklarında da öst­rojen nedeniyle ağırlaşma görülebilir.

Yakın zamanlarda tromboz (bacaklarda ve akciğerlerde kan pıhtılaşması) geçiren hastalarda östrojen tedavisinden kaçınmak gerekir. Bu sorun, çoğu za­man kalçasında ağrı duyan bir kadının kan pıhtılaşmasından kuşkulandığını söylemesiyle ortaya çıkar; bu kadın, yakınlarda tromboz geçiren bir hasta olarak kabul edilir. Aslında kan pıhtıları ancak hastane­de yapılacak çok karmaşık testlerle anlaşılabilir; geç­mişte yapılan bu tür bir teşhisin çoğu zaman yanlış olduğu anlaşılabilir. Menopoz kliniklerinden birinde doktorlar, laboratuvarda yapılan kan pıhtılaşması testlerinin çoğunu en ince ayrıntılarına dek incelemişlerdir; iki yıl süresince, klinikte tedavi görmekte olan kadınlar, kan pıhtılaşması tehlikesinin bulunup bulunmadığını saptamak amacıyla kan testlerine ta­bi tutularak taramadan geçirilmişlerdir. Laboratuvar testlerinin sonucuna göre doktorlar, kan pıhtılaşma­sında hiçbir artmaya rastlamadıkları gibi hastalarda trombozun artması gibi bir durumla da karşılaşma­mışlardır.
Diğer sakıncalar
İngiltere'de ve Birleşik Amerika'da doktorlar re­çete yazarken, artık eskisinden daha dikkatli davran­maktadırlar; bunun bir nedeni, yanlış tedaviden do­layı zarar gören hastaların yasal yollara gittikçe da­ha çok başvurmaya başlamalarıdır. Bu nedenle has­taların, kendi alışkanlıklarının da tedavinin sonucu­nu etkileyebileceği, ortaya çıkacak olumsuz sonuca tedaviden çok, kendi tutumlarının yol açabileceği ko­nusunda uyarılmaları yerinde olur.

Sigara içme alışkanlığı

Sigara içme alışkanlığının sağlığa çok zararlı ol­duğu apaçık ortadadır. Bu alışkanlığın kalp krizi, kan pıhtılaşması, felçler ve akciğer kanseriyle yakından bağıntısı vardır; aslında sigara içenlerin üçte biri, bu alışkanlığa bağlı bir hastalıktan ölür. Bu nedenle, bir sigara tiryakisinin, hormon tedavisi yapmakta pek de istekli olmayan hekimini, bu tedaviyi uygulamaya zor­laması, bir yıl sonra ortaya çıkabilecek damar tıkan­masından doktorunu sorumlu tutması pek doğru bir tutum olmaz. Hastanın 30 yılı aşkın bir süredir içmek­te olduğu sigaranın, bu duruma yol açmış olması, çok daha büyük bir ihtimaldir.


Gözleri gören, kulakları duyan herkes, sigara iç­me alışkanlığının ne denli tehlikeli olduğunu vurgu­layıp duran ilanları görmüş olmalıdır. Sigarayla östrojenin bir araya gelmesi, diyelim ki, sigarayla doma­tes çorbasının biraraya gelmesinden daha tehlikeli değildir aslında; tıpkı sigara içmekle araba kullanma­nın bir arada büyük bir tehlike yaratmaması gibi. Bu örnekler, söz konusu olabilecek sakıncaları tam ola­rak anlatabilmek amacıyla verilmiştir. Sigara içen ka­dınların östrojen almaları durumunda tehlike biraz­cık daha artar, ama tek başına östrojen bu tür bir has­talık tehlikesini artırıcı bir etken değildir. Bizler, bir yandan menopoz belirtilerinin giderilmesi için östro­jen tedavisini önerirken, bir yandan da verebileceği­miz en iyi öğüdün sigarayı bırakmak olduğunu söyleyebiliriz.

Aşırı kilo alma

Aşırı kiloların kan basıncının yükselmesiyle (hi­pertansiyonla) çok yakından bağıntısı vardır; bu da trombozave kalp hastalıklarına yol açar. Ayrıca, yat­kın olanlarda şeker hastalığı tehlikesini de artırabi­lir. Bundan başka menopozun getirdiği sorunların ço­ğu, insanı kilo almayı kolaylaştıracak bir yaşama biçimine iter; bunun nedeni hareketsizliğin artması, faz­la yeme ya da her akşam alınan içki miktarının biraz­cık daha artırılması olabilir.

Menopozdan sonra, kilo alma eğiliminin artmasın­da hormonlara bağlı nedenler de sözkonusudur. Yapılan deneyler, yumurtalıkları çıkarılan hayvanların da kilo aldığını göstermiştir; ama bu küçük artış, az doz­da verilen östrojenle yeniden kaybedilmiştir. Benzer biçimde, kadınlarda da yitirilen östrojenin doğru mik­tarlarda yerine kormasil kilo kaybı yaratabilir; bununla birlikte kadınların çoğu, hormonların kendilerine ki­lo aldıracağından korkarlar; eğer verilen doz uygun­sa, bu korku yersizdir. Aşırı şişmanlıktan elbette ka­çınmaya çalışmak gerekir; ama gariptir ki şişman ka­dınlar menopozu daha hafif atlatırlar, çünkü yağ do­kularında salgılanan başka bazı hormonlarda da öst­rojen üretimi vardır.


İnsanın formunu Koruması, düşük kalorili bir ye­mek rejimini akıllıca izleyerek kilo almaktan kaçın­ması, özellikle menopoz döneminde sağlıklı yaşama­nın önemli bir parçasıdır. Kilolarınız artıyorsa bunun nedeni çok açıktır: Gerektiğinden fazla yemek yiyorsunuz demektir

Diğer etkenler

Tedavi edilmeyen yüksek kan basıncı (yüksek tan­siyon) da hormon tedavisinin uygulanmamasını gerektiren bir göstergedir; ama tansiyon düşürücü ilaç­lar kullanılarak kan basıncının denetim altına alınma­sından sonra, menopoz belirtileri gerçekten ağırsa, östrojen verilebilir. Şeker hastalığının da östrojen te­davisini engelleyici bir neden olduğuna inanılır; oy­sa, bu inancın yanlış olduğu kanıtlanmıştır. Bazı va­kalarda, şekerin denetim altına alınması bir süre güçlük yaratabileceğinden şeker hastalığını tedavi etmek için verilen ilaçlarda ayarlama yapılması gerekebilir; ama östrojen tedavisi için hiçbir ciddi engel söz konusu değildir. Bu konuda asıl güçlük, şekerli kadın­ların, kalp krizi ve belki kan pıhtılaşması gibi komplikasyonlara açık olmalarıdır; bu nedenle östrojenin dikkatli kullanılması gerekir. Bununla birlikte, düşük doğal östrojen dozlarının kan şekeri düzeyleri üzerin­deki etkisini araştırmak amacıyla yapılan geniş laboratuvar araştırmaları, tehlike yaratacak hiçbir değişik­liğin yer almadığını göstermiştir.

Menopoz Klinikleri

Menopoz Klinikleri

Hollanda'da ruhbilimciler, ruh hekimleri, beslen­me uzmanları, doktorlar ve jinekologların konsültasyon yaparak çalıştıkları menopoz klinikleri kurulmuş­tur; böylece, yalnızca hormon eksikliğinin değil, bir bütün olarak kadının ele alınması ve tedavisi amaç­lanmaktadır. Oysa İngiltere ve başka bazı ülkelerde menopoz klinikleri çoğu zaman belli sorunlar üzerin­de dururlar: Kadının gerçekten östrojene ihtiyacı olup olmadığına karar verir ya da hormon tedavisinin ya­rarlarını artırmak, sakıncalarını azaltmak amacıyla en uygun östrojen ve projestojen bileşimini bulmaya ça­lışırlar.

Menopoz kliniğine ya da doktorunuza ilk gittiği­nizde, o zamana dek geçirdiğiniz hastalıklarla ilgili her şeyin anlatılması, genel muayenenin yapılması, bu arada kilonun ve kan basıncının ölçülmesi gere­kir; ayrıca göğüslerinizin ve karın bölgesindeki organ­larınızın da normal durumda olduğu kesin olarak belirlenmelidir. Bu, organların içten muayene edilmesi anlamına gelir; bu muayeneye, serviks kanserini baş­langıç aşamasında teşhis edebilmek için gerekli olan ve çoğu zaman 'Pap testi' de denen rahim boynun­dan alınan parçanın laboratuvar testinden geçirilmesi de dahildir.

Menopozun Tedavisi Menapoz Tedavi

Menopoz Tedavisi Çeşitleri, Menopozun Tedavisi

Tedavinin ana maddelerini östrojenler oluşturur ve bunlar üç değişik yolla verilebilir:

1. Tablet olarak ağızdan,
2. Tüple vücuda hormon gömerek,
3. İğneyle.

Üçüncü yöntemin haftada en az bir kez uygulan­ması gerekir; bu nedenle bu yol pratik değildir.

Bu yöntemler, rahmin alınmış olup olmamasına göre, değişik biçimlerde uygulanır: rahmi alınmamış olan bir kadında, östrojenin yanısıra projestojen de verilerek aylık kanamalar yaratılır; ama rahmi olma­yan (ameliyatla alınmış olan) kadınlarda yalnızca öst­rojen verilir ve kanama yaratılmaz. Bu ayrımın yapıl­ması, östrojenin kaçınılmaz bir yan etki olarak rah­min çeperlerini aşırı uyarmasıdır; eğer bu aşırı uya­rılma durumu kesintiye uğratılmazsa, rahmin iç çeperleri, öylesine kalınlaşır ki düzensiz, ağır kanama­lar ortaya çıkar. Bir kadın 30 yıl boyunca âdet görme­miş olsa ve 80 yaşında östrojen almaya başlasa, yu­karıda anlatılan durum gene de ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, en son aylık kanamadan beri ne kadar uzun bir zaman geçmiş olursa olsun, tedavi öyle ayarlan­malıdır ki, aşırı uyarılan rahim çeperi düzensiz, ağır kanamalarla atılacağına daha az ve düzenli kanama­larla dışarıya atılabilsin.

İstenerek yaratılan bu aylık kanama, yedi ilâ on gün aralıklarla projestojen tabletleri alınarak sağla­nır. Projestojen yapay olarak üretilmiş projesterondur (vücudun doğal olarak, kendisinin ürettiği hormonlardan biridir); aynı hormon doğum kontrol hap­larında da bulunur; projestojen, östrojenin rahim çe­perini aşırı uyarmasını engellemekle birlikte, onun sağlayabileceği olumlu etkilerin hiç birini ortadan kal­dırmaz. Bu yolla yaratılan aylık kanamalar, doğal ay­lık kanamalar değildir; en son âdetinizin üzerinden bir yıl bir süre geçmişse, yumurtalığınız kesinlikle yu­murta yapmayacak ve siz de gebe kalmayacaksınız demektir. Hormon tedavisi gören kadınlarda, aylık ka­namalarla birlikte doğurganlığın geri gelmeyeceği ko­nusunda çoğu zaman güvence vermek gerekir.

Bununla birlikte, özellikle genç kadınlarda, östrojen tedavisi kesinlikle bir doğum kontrol aracı ola­rak anlaşılmamalıdır. Gebelikten korunmaya en son âdetin üzerinden 12 ay geçinceye kadar devam edilmelidir.

Östrojen almanın en yaygın yolu, bir aylık süre­nin ilk üç haftası boyunca her gün bir tablet yutmak, son yedi ilâ on gün boyunca da östrojen tabletleri­nin yanısıra bir projestojen tableti almaktır. Tabletlerin alınmadığı hafta içinde, hormonun kesilmesi ne­deniyle az miktarda bir kanama görülecektir. Pek sık rastlanmamakla birlikte bazen, östrojenin bu yöntem­le alındığı durumlarda, tedavinin kesildiği hafta için­de âdetten kesilme belirtileri yeniden ortaya çıkabilir; bu istenmiyorsa, o hafta boyunca her gün östro­jen alınabilir. O zaman projestojenin her ay alınması unutulmamalıdır; çünkü sürekli olarak östrojen almak, kesinlikle rahim çeperinin aşırı uyarılmasına yol açacaktır.


Cinsel sorunlar, depresyon ya da yorgunluğun ağır bastığı durumlarda, vücuda tüp içinde hormon gömme yöntemi salık verilir. Bu tüplerde bulunan öst­rojen, ateş basmalarının ve vajina kuruluğunun giderilmesinde tabletler kadar etkilidir; ama kadının ener­jisini artıracak, ona genel sağlığını yeniden kazandı­racak ve cinsel isteğini artıracak olan hormon, bu tüp­lerin içinde bulunan testosterondur. Bu yaştaki pek çok kadının şikâyetlerine neden olan depresyonu gi­dermenin, onlara sağlıklı olma duygusunu yeniden kazandırmanın ve içine düştükleri letarjiden onları kurtarmanın tek yolu, bazen bu tedavi yöntemidir.

Bu küçük tüpler, trokar denen madeni bir araç yar­dımıyla karın derisinin altına yerleştirilir. Tüp orada, karın duvarının yağ dokusu içinde gömülü olarak ka­lır. Bu işlem, deri altına yapılan bir iğne yardımıyla lokal anestezi uygulanarak gerçekleştirilir; acı vermez ve iki dakika gibi kısa bir süre içinde tamamlanır. Tüp, altı ay boyunca sürekli olarak hormon salgılar; östrojen tabletleri alınırken yapıldığı gibi, rahim çeperi­nin aşırı uyarılmasından dolayı doğabilecek düzen­siz kanamaları engellemek amacıyla, projestojen de almak gerekir. Gömülen tübün içindeki doz, kişisel gereksinmelere göre ayarlanarak biraz değiştirilebi­lir; örneğin kadınların hepsi için testosteron gerekli olmayabilir; bazılarının östrojen gereksinmesi de öbürlerine göre daha az olabilir.

Histerektomi geçiren kadınlara, doktorlar, östrojeni arada bir hafta kesmeden ve projestojen olma­dan verirler. Bununla birlikte projestojenin göğüsle­ri kanserden koruduğuna inanan doktorlarda vardır; bu doktorlar genellikle östrojenle birlikte projestojenin de verilmesinden yanadırlar.

Menopoz Tedavisinin Yan Etkileri

Östrojen tedavisinin yan etkileri çok azdır; bu et­kiler, ortaya çıktıkları zaman bile çok kısa sürelidir. Bazen ilk teşhis yanlış olabilir; yakınmalara neden olan sorunlar aslında menopoza bağlı değildir; bu ne­denle verilen östrojen hiçbir işe yaramamakla kalmaz, zaten dengesiz olan bir kişiliği daha da sarsar.
Tedavinin ilk haftası içinde göğüslerin, adet ön­cesinde olduğu gibi biraz şiştiği hissedilebilir. Ağız­dan östrojen almakta olan kadınlar, pek nadir olarak bazen mide bulantısı hissedebilirler, ama bu da ge­çicidir; östrojenin tüp gömülerek verilmesi ve sindi­rim organlarından geçmemesi durumunda bu sorun da kendiliğinden ortadan kalkmış olacaktır.

Doktorlar, normal olarak vücutları biraz kıllı olan kadınlara, içinde testoteron bulunan hormon tüpü gömmekten çekinirler; çünkü bazı kadınların yüzlerindeki ince tüylerde bu hormon nedeniyle biraz art­ma ve büyüme görülebilir. Ama kadınlar kesinlikle bu tedaviden dolayı sakallı ve bıyıklı bir duruma gelmez­ler! Biraz fazlaca kıllı olan kadınların vücut kılları, yaş­landıkça zaten kalınlaşır; menopoz için önerilen doz­larda verilecek östrojenin kıllar üzerinde çoğu zaman ya hiçbir etkisi olmaz ya da pek az bir etki söz konusudur.

Menopoz Rahim Kanseri Menapoz

Menopoz ve Rahim Kanseri, Rahim Hastalıkları

İki tür rahim kanseri vardır: Rahim boynu (serviks) kanseri ve rahim çeperi (endometriyum) kanseri. Son beş yıl içinde, östrojen alan hastalarda, öncelikle de menopoz belirtilerinin ortadan kaldırılması için öst­rojen tedavisine tabi tutulan hastalarda, ikinci tür kansere yakalanma tehlikesinin arttığı yolunda güç­lü savlar ileri sürülmüştür. Bu araştırma Birleşik Ame­rika'da yapılmıştır; kitle iletişim araçlarında enine bo­yuna açıklanıp tartışıldıktan sonra, hormon tedavisi gören kadınlar arasında büyük bir korkuya yol açmış ve hormon tedavilerini bir süre yavaşlatmıştır.

Şimdi artık kesinlikle bilinmektedir ki bu tehlike, projestojen verilmeden yalnızca östrojen alan, yük­sek dozlarda östrojen uygulanan ve tedavinin sürdü­ğü yıllar boyunca iyi denetlenmeyen hastalarda söz-konusu olmuştur. Ayrıca, rahim çeperinin aşırı uya­rılmasına, yanlış olarak kanser teşhisi konduğu, oy­sa doğru teşhisin aşırı büyüme (hiperplazi), endometriyumdaki hücre sayısında anormal bir artış olması gerektiği görüşü ağırlık kazanmıştır. Bu görüş, öst­rojen alan hastalarda ortaya çıkan 'kanserler'in yüz­de 80'inin hafif derecede kanser olduğunun görülme­siyle de desteklenmiştir; bu vakaların daha sonra iz­lenmesiyle görülmüştür ki kansere yakalanan hasta­ların yüzde yüzü, en az beş yıl yaşamışlardır! Bu has­taların aslında kanser olmadıkları, çok daha hafif bir rahatsızlık olan hiperplaziden yakındıkları çok açık bir biçimde kanıtlanmıştır.

Bununla birlikte hiperplazi de kaçınılması gere­ken bir durumdur; bu nedenle doktorlar artık uzun va­deli tedavide östrojenle birlikte verilen projestojenden oluşan bileşik hormon tedavisini gerekli görmektedirler. Hastalara yalnızca altı aylık bir tedavi uygu­lanacaksa, belirtileri ortadan kaldırmak için gereken en az dozda östrojen verilmesi doğru olur; östrojen, dört haftalık bir süre içinde üç hafta boyunca sürdürülür. Öte yandan, daha uzun süreli bir tedavi gere­kiyorsa, aşırı büyümeyi önleyen projestojenin de ay­da yedi ilâ on gün boyunca verilmesi şarttır. Böyle­ce hormonun kesilmesiyle kanama sağlanmış ve endometriyumun zarar görmesi sakıncası ortadan kal­dırılmış olur.

Östrojen tedavisinin kanser tehlikesi yarattığı yo­lundaki ilk raporlardan sonra geçen beş yıl içinde doktorlar artık, gerçek olsun, olmasın, bu sakıncanın bileşik hormon tedavisiyle ortadan kaldırılabileceğin­den emindirler. Elbette bunun için, uzun vadeli tedavi gören hastaların aylık kanamaları kabul etmeye ha­zır olmaları gerekir. İstenmese de buna, tedavinin bîr parçası olarak katlanmak gerekecektir.