Menopozdan Sonra Ortaya Çıkan Bedensel Değişiklikler
Menopoz Etkileri: Karın bölgesi
Yumurtalıkların ürettiği başlıca hormon östrojendir; bu dönemde karşılaşılan sorunların çoğunu yaratan neden, östrojen kaybı nedeniyle yumurtalıkların aksamaya başlamasıdır. Bu hormonun salgılanması giderek azaldıkça, bedendeki pek çok dokuda aşınma ya da incelme görülür. Bu değişiklikler en belirgin biçimde (göbekten baldırların başladığı yere kadar uzanan) karın bölgesindeki yumuşak dokularda görülür; en çarpıcı değişiklikler cinsel (jenital) organlarda, doğum kanalı içi ve çevresinde, başka deyişle vajina'da yoğunlaşır. Labia majora ve labia minora (vajina ağzını örten dudaklar) şişkinliklerini bir ölçüde yitirir ve bu bölgenin dış kısmını kaplayan deri (vulva) normal östrojen düzeyinin bulunduğu zamanki durumuyla karşılaştırıldığında, birkaç hücrelik bir inceliğe kadar aşınır. Vulva derisinin altında bulunan yağ tabakası yok olur ve bu bölgeyi örten kıllar seyrekleşir.
Östrojen yetersizliği, vajina çeperlerinin incelmesine, kurulaşmasına ve düzleşmesine neden olur; bunun sonucu olarak cinsel ilişkiyi zorlaştıran, ağrılı bir duruma getiren atrofik vajinitis durumu ortaya çıkar. Menopozdan önce vajina, normalde, bebeğin geçişine izin verecek ölçüde açılabilecek esnekliktedir; ama menopozdan sonra bu esneklik kaybolur. Bu durum, cinsel ilişkinin yaratabileceği başka bazı güçlükleri daha da ağırlaştırır; uzun yıllar cinsel ilişkide bulunmama nedeniyle vajina daralmışsa, bu tablo daha da ağır bir biçimde ortaya çıkar. Mümkün olduğu kadar sık aralıklarla, fazla rahatsızlığa yol açmadan, zorlamadan yapılacak temaslar, vajinanın eski esnekliğine yeniden yaklaşmasına yardımcı olacaktır; bununla birlikte, östrojen tedavisi ya da östrojenli kremlerin kullanılması büyük rahatlık sağlayabilir.
Vajina çeperleri, çoğu zaman koruyucu asit salgılarıyla kaplıdır; ne var ki menopozdan sonra bu koruyucu asit örtüsü yok olur; vajina enfeksiyonlara karşı korumasız kalır; vajinayı kaplayan deri bütünüyle kızararak kaşıntılı bir durum alır; böyle bir durumla karşılaşıldığında doktora başvurmak gerekir. Yaşamın bu döneminde, doğum yolunda meydana gelen değişiklikler nedeniyle, kullanılmakta olan diyaframın boyutlarının da değiştirilmesi gerekebilir. Serviks (rahim boynu) ve rahim küçülür; rahmin içini kaplayan endometriyum da neredeyse yok olur. Karın altında (alt pelviste) bulunan kasların sertliği azalır; rahmi tutan bağlar ve destekler güçlerini yitirir; bu nedenle rahim, aşağıya doğru düşebilir prolapsi Doğum yapan kadınlar, doğumdan sonra kaslarını güçlendirmek için jimnastik yapmışlarsa, bu durumun ortaya çıkma olasılığı azalır.
Karın bölgesinde yer alan bu doku incelmesi, idrar torbası ve idrar yolunun iç çeperlerini de etkileyen bir dizi belirtinin (sendrom'un) ortaya çıkmasına yol açar; bunlar arasında, idrarı tutmakta güçlük çekme, sık sık idrara çıkma isteği ve bütünüyle boşaldıktan sonra bile idrar torbasında hâlâ idrar bulunduğu duygusu gibi rahatsızlıkları sayabiliriz.
Kadın Menopoz Etkileri: Kemikler
Yumurtalıkların artık çalışmamasının yarattığı önemli ve uzun vadeli sorunlardan biri de osteoporosis'tir: Bu, östrojen yetersizliğinin kemiklerden yılda yüzde bir oranında kalsiyum kaybına neden olması durumudur. Kemikler incelir, gevrekleşir ve daha kolay kırılabilir bir duruma gelir. Özellikle 50 yaşından sonra erkeklere göre kadınlarda - özellikle de kalça, bilek ve omurlarda (omurgayı oluşturan tek tek kemiklerde) - kırıkların daha sık görülmesi bu nedenledir. Hareketsizlik ve yatağa bağlı kalma kemiklerde kalsiyum aşınmasına yol açar, bundan dolayı kadınların, kemiklerini sağlıklı tutabilmek için olabildiğince ileri yaşlara kadar hareketliliklerini sürdürmeleri önem taşır. Kırıklar küçük çocuklarda, önemli sakatlıklara yol açmadan çabucak iyileşebilir; oysa yaşlanmış bir kadında kemik kırılması büyük sorunlar yaratabilir. Küçük bir düşmenin ardından gelen kalça kemiği kırılması, daha da ciddi durumlara yol açabilir.
Erkeklerde ve kadınlarda bilek kemiğinin kırılması sıklığı, östrojen düzeylerindeki düşme nedeniyle osteoporosis'in artmasından dolayı, kadınlarda bilek kemiği kırıkları ve başka tür kırıklara daha çok rastlanır.
Diğer hormon değişiklikleri
Yumurtalıklarda östrojen üretimi azaldıkça, beynin alt kısmında bulunan tükrük bezi'nde hormon üretimi artar. Basit bir kan testi yapılarak bu hormonların, özellikle de folikül uyarıcı hormonun (FUH) düzeyinde yükselme olduğu saptanabilir ve böylece menopoz teşhis edilmiş olur. Bununla birlikte bu tür bir teste çoğunlukla gerek duyulmaz; çünkü ateş basmaları, gece terlemeleri, vajina kuruluğu ve kaşıntıların artması gibi durumlar, bu teşhisin kolaylıkla konmasını sağlar. Gene de, erken menopoza giren kadınlarda menopoz teşhisinin konması gerektiği durumlarda bu laboratuvar testine başvurulabilir.
Östrojen düzeyleri, menopozla birlikte sıfıra inmez; çünkü böbreklerin üstünde bulunan böbrek üstü bezleri bu hormonları az ölçüde de olsa salgılar; ayrıca vücudun yağ dokularında östrojene dönüştürülebilen başka bir hormon daha bulunur. Aslında, kuramsal açıdan bakıldığında, çok şişman kadınların menopozu hafif atlatması gerekir; çünkü yağ dokularında daha fazla östrojen üretimi olacağından, onların östrojen düzeyleri daha yüksek kalır. Yumurtalıklarda ayrıca erkeklik hormonu testosteron da üretilir; bu hormonun üretimi, daha düşük bir düzeyde de olsa, menopozdan sonra da sürdürülür.
22 Ekim 2010 Cuma
Menopoz Belirtileri Sebepleri Menopoza
Kadınlarda Menopozun Belirtileri, Menopoz ve Adet Kesilmesi
Menopoz Başlangıcı, Menopoz Belirtileri ve adetten kesilmeyle ilgili belirtiler genellikle birbirine bağlı dört gruba ayrılır:
1. Kan damarlarında ortaya çıkan belirtiler
2. Ruhsal belirtiler
3. Cinsel belirtiler
4. Kaslarda ve eklemlerde görülen belirtiler
Bu belirtilerin ortaya çıkışı, yalnızca azalan östrojen miktarına göre değil, bu azalmanın hızına bağlı olarak da değişiklik gösterir. Genelde vücudumuz, yüksek ya da çok düşük östrojen düzeylerine olumsuz tepki göstermez; oysa bu aşırı durumların ikisi de sağlıklı sayılamaz; bununla birlikte, vücudumuz, bir aşırı uçtan öbürüne doğru yer alan ani değişikliklere, örneğin yumurtalıkların ameliyatla alınması durumunda bu hormonun artık salgılanamamasına, olumsuz tepki gösterir. Ani değişiklik durumunda, menopoz belirtileri birdenbire ve ağır olarak karşımıza çıkar.
Toplumsal ve kültürel durumumuz, bu doğal yaşlanma sürecinin belirtilerine katlanmamızı, bu önemli yaş döneminin getirdiği duygusal çalkantıları hafif ya da ağır olarak atlatmamızı etkileyecektir. Menopoz dönemini atlatmakta güçlük çekecek bir kadın tipi, örneğin, olaylı, belki kürtajlı geçen bir yaşamdan sonra, gebe kalmayı beklerken, birdenbire âdetten kesildiğini farkeden kadındır. Böyle bir kadın için menopozu, 'doğurganlıktan artık kurtulmanın getireceği rahatlatıcı bir dönem olarak kabul etmenin ne denli güç olacağı ortadadır.
Uzmanlar, adetten kesilme sendromu'nu oluşturan bedensel belirtilerin neler olduğu konusunda tam bir görüş birliğine varmış değillerdir; ne var ki klinik deneylerde tekrar tekrar kesinliği kanıtlanan belirtiler ateş basması, gece terlemeleri, vajina kuruluğu ve ağrılı cinsel birleşmedir. Östrojen azalmasının getirdiği diğer belirtileri, yaşlanmadan ve orta yaşlı kadınların evle ilgili olarak yaşadıkları ruhsal ve toplumsal sorunlardan ayırmak çok daha güçtür. 'Yuvanın boşalması' sendromu çok belirgin bir biçimde gözlenebilir.
Bu sendromda, örneğin 50 yaşlarında bir kadın, çocuklarının artık birer birer yuvadan uçup ayrıldıklarını, kendisine gereksinme duymadıklarını görür: 20 yaşındaki beklentilerine artık hiç ulaşamayacağını gören kocada, işinde başarılı olabilmek için belki son çabalarını harcamaktadır. Gene aynı koca, genç kadınlara fazlaca ilgi duymaya başlamış olabilir; çünkü onun da yıpranmakta olan benlik duygusunu genç kadınların ilgisini çekerek yeniden güçlendirmeye gereksinmesi vardır. Bu arada, karısı evde yapayalnız kalmıştır; bazen vaktini geçirmek için cicili bicili dergileri okumaktan başka yapacak bir şey bulamaz; genç kız ve kadın resimleriyle dolu bu dergiler de ona, toplumdaki genelde geçer ölçülere göre, saçları ağaran, göğüsleri küçülen ve beli kalınlaşan bir kadının, yumurtalıkları gibi, artık işe yaramaz biri olduğunu hatırlatmaktan başka bir işe yaramaz. Pek çok kadının, bu dönemde, kendi kendilerine başa çıkamadıkları bu sorunlara, bir ad bulabilmek için tıptan medet ummalarına şaşmamak gerekir.
2003'de bir çok Avrupa ülkesinde 45 ila 55yaşlarında 2000 kadın arasında bir anket yapılmıştır. Bu ankete göre en sık olarak rastlanan belirtiler şunlardır:
Ateş basması % 55
Baş dönmesi % 46
Yorgunluk % 43
Sinirlilik % 41
Terleme % 39
Baş ağrıları % 33
Uykusuzluk % 32
Depresyon % 30
Gerginlik % 29
Eklem ve kas ağrıları % 25
Çarpıntı % 24
Karıncalanma % 22
Araştırmacıların bulgularına göre, hastaları en çok endişelendiren belirtiler depresyon, cinsel sorunlar, bellek aksaması'dır ve bu, çok ilginç bir tablo yaratmaktadır; çünkü hastaların ancak yüzde 30'unda depresyona rastlanmış, cinsellikle ve bellekle ilgili sorunlar genel belirtilerin arasına bile girmemiştir. Daha sonra kanıtlandığı gibi, bu hastalarda yokmuş gibi görünen bazı belirtiler örneğin yorgunluk, baş ağrıları, gerginlik ve depresyon - aslında âdetin kesilmesinden önceki iki yıl içinde çok daha ağır biçimde ortaya çıkmış, oysa ateş basması, terleme ve vajina kuruluğu âdetten kesilmeden hemen sonra belirginleşmiştir. Bu demektir ki, menopoza yaklaşan ama, âdet kanamaları sürmekte olan kadınlar, daha büyük bir sarsıntı içindedirler; çünkü onları rahatsız eden bu belirtiler, bu dönemde henüz yavaş yavaş düşmekte olan östrojen düzeyine bağlı olarak yorumlanmamaktadır. Östrojen düzeylerinin düşmesi, âdetin kesilmesinden önce başlamakta ve fark edildiğinde kolaylıkla tedavi edilebilmektedir.
Orta yaşın kadınlar için çok zor bir dönem olduğu gözden uzak tutulmamalıdır; menopozun anlaşılmasında ve tedavisinde en önemli ön koşul, yaşlanmanın, evle ilgili sorunların, meslek yaşamında karşılaşılan duyumsuzlukların getirdiği streslerle östrojen azalmasının yarattığı gerçek belirtiler arasındaki ayrımın belirlenebilmesidir; östrojen azalması, azalan hormonun yerine konmasından oluşan hormon tedavisiyle kolayca giderilebilir. Oysa kişilik sorunları ve yaşlanmanın getirdiği sorunların östrojenle tedaviye çalışılması ister istemez başarısızlıkla sonuçlanacak bir çabadır.
Kan damarlarında ortaya çıkan belirtiler
Kan damarlarında ortaya çıkan tipik belirtiler, ateş basması ve gece terlemeleridir; bunların nedeni, henüz tam olarak bilinememektedir. Ateş basması, herkeste ayrı biçimde görülür, bazı kadınlar, yalnızca ellerinde bir yanma hissederler; bazıları bütün vücutlarını saran bir sıcaklık duyarlar; bazılarının yüzleri kıpkırmızı kesilir ve kırmızılık bazen göğüslerine kadar yayılır; bazı kadınlardaysa sıcaklık basması ayaklardan başlar, bütün vücuda yayılarak tepelerine kadar ulaşır. Bazı kadınların avuç içleri ve boyunları terden nemlenir; bazıları geceleri çarşafları ve geceliklerini ıslatacak ölçüde terlerler. Sonuçta uykusuzluk baş gösterir; önce her şey aşırı sıcak gelir (yorganlar atılır, pencereler açılır); sonra üşüme hissedilir (ek battaniyeler örtülür, pencereler kapanır); gece böyle rahatsız bir biçimde geçirilince, sabahleyin bitkinlik duygusuyla uyanılır.
Ruhsal belirtiler
Menopoz, çoğu zaman pek çok ve çeşitli ruhsal belirtiyle birlikte kendini gösterir. Kadınlar, enerjilerini ve isteklerini yitirdiklerini fark ederler; dikkatlerini bir şey üzerinde toplayamazlar; bir işte çalışmakta olan kadınlar da işlerini iyi yapamadıklarını görürler. Daha yalın bir örnekle anlatacak olursak, örneğin bir yığın bulaşıkla karşılaştığında kadın, bunun altından kalkacak gücü kendinde bulamaz; oysa aynı iş onun için daha önceleri hiçbir sorun yaratmamış, bir çırpıda hallediliverecek bir iş olmuştur hep. İş yerinde herkesin ortasında ateş basmasından, terlemekten utanırlar; ne denli gerçek dışı olursa olsun, işlerini başaramadıkları duygusuna kapılarak üzülürler. Menopoz geçiren kadınlar kendilerini çok gergin ve saldırganlık dolu hissederler; aile içindeki üyelerin onlara karşı gerçek duyguları ne olursa olsun, menopoz geçiren kadın, çok küçük nedenlerle sabırlı kocasına ve çocuklarına karşı nefret duygularıyla davranabilir. Bundan başka, menopoz geçirmekte olmasa da, bu ruhsal belirtilerin çoğu, orta yaşa girmekte olan kadınlarda, bu yaşın birlikte getirdiği kendini yeniden değerlendirme, kendinden kuşkulanma gibi tutumlardan da kaynaklanıyor olabilir.
Özellikle menopoz geçirmekte olan kadınlarda 'sinirsel bitkinlik' durumundan yakınmalara çok rastlanır; kadınlar, çoğu zaman aniden endişeye kapıldıklarını anlatırlar - bunlar, işe giderken birdenbire yolda kalakalmaya yol açan panikleme nöbetlerine yakalanmak ya da süpermarkette alışveriş yaparken kahve fiyatının arttığını fark ettiklerinde artık herşeyin bittiği duygusuna kapılmak gibi durumlardır! Bazı kadınlarda kendini dinleme, kendi bedenlerine aşırı bir yoğunlaşma görülür; bunlar, geçirmekte oldukları bedensel değişikliği kimsenin anlayamadığını savunurlar. Östrojen düzeylerinde ya da kan şekerlerinde meydana gelen her küçük değişikliği hissettiklerini savunan bu tür kadınlar, doktorlar için her zaman yaklaşılması güç hastalardır; genelde bunların bir jinekologdan çok bir psikiyatra ihtiyaçları vardır.
Ruhsal durumda da oynamalar görülebilir; kadınlar, görünürde hiçbir neden yokken birdenbire ağlamaya başlayabilir ya da kendilerini tam bir ruhsal çöküntü içinde hissedebilirler. Sonra, bunlarla birlikte gelen letarji (ilgi ve enerji yokluğu), uykusuzluk, yemeğe ilgi duymama yüzünden kilo kaybetme ya da 'rahatlatıcı yeme' diyebileceğimiz aşırı yemek yeme yüzünden şişmanlama gibi durumlar görülür. Bir menopoz kliniğine başvuran hastaların neredeyse yarısı depresyondan, üçte biri uykusuzluktan, geriye kalan üçte biri de letarjiden şikâyetçidir. Neredeyse kesin olarak söyleyebiliriz ki uykusuzluk, yorgunluk ve depresyon, hiç değilse kısmen, uyumaya engel olan gece terlemelerinin sonucunda ortaya çıkar. Birkaç aylık bir süre boyunca geceleri bebeklerine meme vermek üzere gece uykusu bölünen genç kadınlar bile yorgun ve sinirli olduklarını hemen fark ederler; bu nedenle, daha ileri yaştaki kadınların uykusuz ya da rahatsız geçen gecelerden dolayı büyük bir rahatsızlık duymaları şaşırtıcı değildir. Bununla birlikte unutulmamalıdır ki menopoz kliniğine başvuran kadınlar, zaten menopoz belirtilerinden şikâyetçi olarak gelen kadınlardır; bunların dışında kalan pek çok kadın ya hiç rahatsızlık duymaz ya da bu belirtilerden çok az rahatsız olur.
Âdetten kesilmenin yol açtığı ruhsal belirtilerin aydınlatılmasıysa çok daha güçtür; bunlar menopozdan, östrojen yokluğundan ya da bunlarla hiç ilişkisi olmayan başka olaylardan kaynaklanabilir. Daha önce ailesinin sorumluluklarını büyük bir güçle yüklenip götüren, bu arada yetişkinlik yaşamı boyunca dışarıdaki tam zamanlı işini aksatmadan yürüten dengeli bir kadının, üst üste gelen bu rahatsızlıklarla birlikte yaşamasının ne denli güç ve yıkıcı olduğunu anlamak zor olmasa gerektir. Bunları, bilincinde olarak geçiren kadın (ciddi bir akıl hastalığı geçirmekte olan ve gerçekle ilişkisini bütünüyle yitirmiş olan birisinin tersine) anormal davrandığının bilincindedir ama, bu davranışlarını değiştirmek için elinden hiçbir şey gelmez ya da yapabileceği çok az şey vardır.
Öte yandan genç kızlığından beri ruh çöküntüleri, evhamlar içinde, yıllardır sinir ilaçlarına bağımlı olarak yaşamakta olan bir kadın da kendinde hiçbir değişiklik hissetmeyebilir. Aslında tedavisi en zor olan hastalar bu tip kadınlardır; çünkü bunlar kliniğe ya da doktora başvurduklarında östrojen tedavisinin her türlü sorunlarını çözmesini beklerler. Böyle bir kadın, son,dala tutunmakta olduğunu kendisi de kabul eder; ne var ki 20 yaşından beri gitmekte olduğu psikiyatrların, hekimlerin, doktorların, kemik hastalıkları uzmanlarının, masajcıların, akupunkturcuların hepsinin yanılmış olduğunu söyler; kendisinin ta başından beri hormon tedavisine ihtiyacı olduğunda direnir. Ayrıca bu tip hasta, hormon tedavisi istemekle birlikte tabletlere ve doğal olmayan başka ilaçlara 'hayır' der ve kabuklu pirinçle, Çin çubuklarından başka her şeye karşı alerjisi olduğunu söyler. Bu tür hastaların hepsi, hiç şaşmaz bir biçimde kendilerine yanlış bir teşhis koyarak gelir, onları anlamayan doktorları suçlar ve onlardan nefret ederler. Burada gene, menopoz tedavisinin kişilik sorunlarını çözemeyeceğini, bir kez daha vurgulamak gerekir; bu tedavi yalnızca östrojen eksikliğinin giderilmesini sağlar.
Okurlarımız, yukarıda yazılanları sert ve acımasızca söylenmiş sözler olarak görebilirler; ne var ki bu, menopoz kliniklerinde çalışan doktorların her hafta pek çok kez karşılaştıkları bir tablodur. Doktor olarak bizim halka anlatmak istediğimiz önemli bir nokta varsa o da, östrojen tedavisinin, normal bir hastaya uygulandığında, bir kadını çekeceği sıkıntılardan kurtararak, onun sağlıklı yaşamasına yardımcı olabilecek bir tedavi olduğudur; östrojen tedavisi, kişilik sorunlarından kurtulamamış ama yumurtalıkları normal çalışan bir kadını tam ruh sağlığına kavuşturmak ya da ona sonsuz gençlik vaat etmek amacıyla ve kandırmacasıyla kullanılmamalıdır. O zaman bu tedavi amacından saptırılmış ve bir tedavi yöntemi olarak gözden düşürülmüş olur
Menopoz Başlangıcı, Menopoz Belirtileri ve adetten kesilmeyle ilgili belirtiler genellikle birbirine bağlı dört gruba ayrılır:
1. Kan damarlarında ortaya çıkan belirtiler
2. Ruhsal belirtiler
3. Cinsel belirtiler
4. Kaslarda ve eklemlerde görülen belirtiler
Bu belirtilerin ortaya çıkışı, yalnızca azalan östrojen miktarına göre değil, bu azalmanın hızına bağlı olarak da değişiklik gösterir. Genelde vücudumuz, yüksek ya da çok düşük östrojen düzeylerine olumsuz tepki göstermez; oysa bu aşırı durumların ikisi de sağlıklı sayılamaz; bununla birlikte, vücudumuz, bir aşırı uçtan öbürüne doğru yer alan ani değişikliklere, örneğin yumurtalıkların ameliyatla alınması durumunda bu hormonun artık salgılanamamasına, olumsuz tepki gösterir. Ani değişiklik durumunda, menopoz belirtileri birdenbire ve ağır olarak karşımıza çıkar.
Toplumsal ve kültürel durumumuz, bu doğal yaşlanma sürecinin belirtilerine katlanmamızı, bu önemli yaş döneminin getirdiği duygusal çalkantıları hafif ya da ağır olarak atlatmamızı etkileyecektir. Menopoz dönemini atlatmakta güçlük çekecek bir kadın tipi, örneğin, olaylı, belki kürtajlı geçen bir yaşamdan sonra, gebe kalmayı beklerken, birdenbire âdetten kesildiğini farkeden kadındır. Böyle bir kadın için menopozu, 'doğurganlıktan artık kurtulmanın getireceği rahatlatıcı bir dönem olarak kabul etmenin ne denli güç olacağı ortadadır.
Uzmanlar, adetten kesilme sendromu'nu oluşturan bedensel belirtilerin neler olduğu konusunda tam bir görüş birliğine varmış değillerdir; ne var ki klinik deneylerde tekrar tekrar kesinliği kanıtlanan belirtiler ateş basması, gece terlemeleri, vajina kuruluğu ve ağrılı cinsel birleşmedir. Östrojen azalmasının getirdiği diğer belirtileri, yaşlanmadan ve orta yaşlı kadınların evle ilgili olarak yaşadıkları ruhsal ve toplumsal sorunlardan ayırmak çok daha güçtür. 'Yuvanın boşalması' sendromu çok belirgin bir biçimde gözlenebilir.
Bu sendromda, örneğin 50 yaşlarında bir kadın, çocuklarının artık birer birer yuvadan uçup ayrıldıklarını, kendisine gereksinme duymadıklarını görür: 20 yaşındaki beklentilerine artık hiç ulaşamayacağını gören kocada, işinde başarılı olabilmek için belki son çabalarını harcamaktadır. Gene aynı koca, genç kadınlara fazlaca ilgi duymaya başlamış olabilir; çünkü onun da yıpranmakta olan benlik duygusunu genç kadınların ilgisini çekerek yeniden güçlendirmeye gereksinmesi vardır. Bu arada, karısı evde yapayalnız kalmıştır; bazen vaktini geçirmek için cicili bicili dergileri okumaktan başka yapacak bir şey bulamaz; genç kız ve kadın resimleriyle dolu bu dergiler de ona, toplumdaki genelde geçer ölçülere göre, saçları ağaran, göğüsleri küçülen ve beli kalınlaşan bir kadının, yumurtalıkları gibi, artık işe yaramaz biri olduğunu hatırlatmaktan başka bir işe yaramaz. Pek çok kadının, bu dönemde, kendi kendilerine başa çıkamadıkları bu sorunlara, bir ad bulabilmek için tıptan medet ummalarına şaşmamak gerekir.
2003'de bir çok Avrupa ülkesinde 45 ila 55yaşlarında 2000 kadın arasında bir anket yapılmıştır. Bu ankete göre en sık olarak rastlanan belirtiler şunlardır:
Ateş basması % 55
Baş dönmesi % 46
Yorgunluk % 43
Sinirlilik % 41
Terleme % 39
Baş ağrıları % 33
Uykusuzluk % 32
Depresyon % 30
Gerginlik % 29
Eklem ve kas ağrıları % 25
Çarpıntı % 24
Karıncalanma % 22
Araştırmacıların bulgularına göre, hastaları en çok endişelendiren belirtiler depresyon, cinsel sorunlar, bellek aksaması'dır ve bu, çok ilginç bir tablo yaratmaktadır; çünkü hastaların ancak yüzde 30'unda depresyona rastlanmış, cinsellikle ve bellekle ilgili sorunlar genel belirtilerin arasına bile girmemiştir. Daha sonra kanıtlandığı gibi, bu hastalarda yokmuş gibi görünen bazı belirtiler örneğin yorgunluk, baş ağrıları, gerginlik ve depresyon - aslında âdetin kesilmesinden önceki iki yıl içinde çok daha ağır biçimde ortaya çıkmış, oysa ateş basması, terleme ve vajina kuruluğu âdetten kesilmeden hemen sonra belirginleşmiştir. Bu demektir ki, menopoza yaklaşan ama, âdet kanamaları sürmekte olan kadınlar, daha büyük bir sarsıntı içindedirler; çünkü onları rahatsız eden bu belirtiler, bu dönemde henüz yavaş yavaş düşmekte olan östrojen düzeyine bağlı olarak yorumlanmamaktadır. Östrojen düzeylerinin düşmesi, âdetin kesilmesinden önce başlamakta ve fark edildiğinde kolaylıkla tedavi edilebilmektedir.
Orta yaşın kadınlar için çok zor bir dönem olduğu gözden uzak tutulmamalıdır; menopozun anlaşılmasında ve tedavisinde en önemli ön koşul, yaşlanmanın, evle ilgili sorunların, meslek yaşamında karşılaşılan duyumsuzlukların getirdiği streslerle östrojen azalmasının yarattığı gerçek belirtiler arasındaki ayrımın belirlenebilmesidir; östrojen azalması, azalan hormonun yerine konmasından oluşan hormon tedavisiyle kolayca giderilebilir. Oysa kişilik sorunları ve yaşlanmanın getirdiği sorunların östrojenle tedaviye çalışılması ister istemez başarısızlıkla sonuçlanacak bir çabadır.
Kan damarlarında ortaya çıkan belirtiler
Kan damarlarında ortaya çıkan tipik belirtiler, ateş basması ve gece terlemeleridir; bunların nedeni, henüz tam olarak bilinememektedir. Ateş basması, herkeste ayrı biçimde görülür, bazı kadınlar, yalnızca ellerinde bir yanma hissederler; bazıları bütün vücutlarını saran bir sıcaklık duyarlar; bazılarının yüzleri kıpkırmızı kesilir ve kırmızılık bazen göğüslerine kadar yayılır; bazı kadınlardaysa sıcaklık basması ayaklardan başlar, bütün vücuda yayılarak tepelerine kadar ulaşır. Bazı kadınların avuç içleri ve boyunları terden nemlenir; bazıları geceleri çarşafları ve geceliklerini ıslatacak ölçüde terlerler. Sonuçta uykusuzluk baş gösterir; önce her şey aşırı sıcak gelir (yorganlar atılır, pencereler açılır); sonra üşüme hissedilir (ek battaniyeler örtülür, pencereler kapanır); gece böyle rahatsız bir biçimde geçirilince, sabahleyin bitkinlik duygusuyla uyanılır.
Ruhsal belirtiler
Menopoz, çoğu zaman pek çok ve çeşitli ruhsal belirtiyle birlikte kendini gösterir. Kadınlar, enerjilerini ve isteklerini yitirdiklerini fark ederler; dikkatlerini bir şey üzerinde toplayamazlar; bir işte çalışmakta olan kadınlar da işlerini iyi yapamadıklarını görürler. Daha yalın bir örnekle anlatacak olursak, örneğin bir yığın bulaşıkla karşılaştığında kadın, bunun altından kalkacak gücü kendinde bulamaz; oysa aynı iş onun için daha önceleri hiçbir sorun yaratmamış, bir çırpıda hallediliverecek bir iş olmuştur hep. İş yerinde herkesin ortasında ateş basmasından, terlemekten utanırlar; ne denli gerçek dışı olursa olsun, işlerini başaramadıkları duygusuna kapılarak üzülürler. Menopoz geçiren kadınlar kendilerini çok gergin ve saldırganlık dolu hissederler; aile içindeki üyelerin onlara karşı gerçek duyguları ne olursa olsun, menopoz geçiren kadın, çok küçük nedenlerle sabırlı kocasına ve çocuklarına karşı nefret duygularıyla davranabilir. Bundan başka, menopoz geçirmekte olmasa da, bu ruhsal belirtilerin çoğu, orta yaşa girmekte olan kadınlarda, bu yaşın birlikte getirdiği kendini yeniden değerlendirme, kendinden kuşkulanma gibi tutumlardan da kaynaklanıyor olabilir.
Özellikle menopoz geçirmekte olan kadınlarda 'sinirsel bitkinlik' durumundan yakınmalara çok rastlanır; kadınlar, çoğu zaman aniden endişeye kapıldıklarını anlatırlar - bunlar, işe giderken birdenbire yolda kalakalmaya yol açan panikleme nöbetlerine yakalanmak ya da süpermarkette alışveriş yaparken kahve fiyatının arttığını fark ettiklerinde artık herşeyin bittiği duygusuna kapılmak gibi durumlardır! Bazı kadınlarda kendini dinleme, kendi bedenlerine aşırı bir yoğunlaşma görülür; bunlar, geçirmekte oldukları bedensel değişikliği kimsenin anlayamadığını savunurlar. Östrojen düzeylerinde ya da kan şekerlerinde meydana gelen her küçük değişikliği hissettiklerini savunan bu tür kadınlar, doktorlar için her zaman yaklaşılması güç hastalardır; genelde bunların bir jinekologdan çok bir psikiyatra ihtiyaçları vardır.
Ruhsal durumda da oynamalar görülebilir; kadınlar, görünürde hiçbir neden yokken birdenbire ağlamaya başlayabilir ya da kendilerini tam bir ruhsal çöküntü içinde hissedebilirler. Sonra, bunlarla birlikte gelen letarji (ilgi ve enerji yokluğu), uykusuzluk, yemeğe ilgi duymama yüzünden kilo kaybetme ya da 'rahatlatıcı yeme' diyebileceğimiz aşırı yemek yeme yüzünden şişmanlama gibi durumlar görülür. Bir menopoz kliniğine başvuran hastaların neredeyse yarısı depresyondan, üçte biri uykusuzluktan, geriye kalan üçte biri de letarjiden şikâyetçidir. Neredeyse kesin olarak söyleyebiliriz ki uykusuzluk, yorgunluk ve depresyon, hiç değilse kısmen, uyumaya engel olan gece terlemelerinin sonucunda ortaya çıkar. Birkaç aylık bir süre boyunca geceleri bebeklerine meme vermek üzere gece uykusu bölünen genç kadınlar bile yorgun ve sinirli olduklarını hemen fark ederler; bu nedenle, daha ileri yaştaki kadınların uykusuz ya da rahatsız geçen gecelerden dolayı büyük bir rahatsızlık duymaları şaşırtıcı değildir. Bununla birlikte unutulmamalıdır ki menopoz kliniğine başvuran kadınlar, zaten menopoz belirtilerinden şikâyetçi olarak gelen kadınlardır; bunların dışında kalan pek çok kadın ya hiç rahatsızlık duymaz ya da bu belirtilerden çok az rahatsız olur.
Âdetten kesilmenin yol açtığı ruhsal belirtilerin aydınlatılmasıysa çok daha güçtür; bunlar menopozdan, östrojen yokluğundan ya da bunlarla hiç ilişkisi olmayan başka olaylardan kaynaklanabilir. Daha önce ailesinin sorumluluklarını büyük bir güçle yüklenip götüren, bu arada yetişkinlik yaşamı boyunca dışarıdaki tam zamanlı işini aksatmadan yürüten dengeli bir kadının, üst üste gelen bu rahatsızlıklarla birlikte yaşamasının ne denli güç ve yıkıcı olduğunu anlamak zor olmasa gerektir. Bunları, bilincinde olarak geçiren kadın (ciddi bir akıl hastalığı geçirmekte olan ve gerçekle ilişkisini bütünüyle yitirmiş olan birisinin tersine) anormal davrandığının bilincindedir ama, bu davranışlarını değiştirmek için elinden hiçbir şey gelmez ya da yapabileceği çok az şey vardır.
Öte yandan genç kızlığından beri ruh çöküntüleri, evhamlar içinde, yıllardır sinir ilaçlarına bağımlı olarak yaşamakta olan bir kadın da kendinde hiçbir değişiklik hissetmeyebilir. Aslında tedavisi en zor olan hastalar bu tip kadınlardır; çünkü bunlar kliniğe ya da doktora başvurduklarında östrojen tedavisinin her türlü sorunlarını çözmesini beklerler. Böyle bir kadın, son,dala tutunmakta olduğunu kendisi de kabul eder; ne var ki 20 yaşından beri gitmekte olduğu psikiyatrların, hekimlerin, doktorların, kemik hastalıkları uzmanlarının, masajcıların, akupunkturcuların hepsinin yanılmış olduğunu söyler; kendisinin ta başından beri hormon tedavisine ihtiyacı olduğunda direnir. Ayrıca bu tip hasta, hormon tedavisi istemekle birlikte tabletlere ve doğal olmayan başka ilaçlara 'hayır' der ve kabuklu pirinçle, Çin çubuklarından başka her şeye karşı alerjisi olduğunu söyler. Bu tür hastaların hepsi, hiç şaşmaz bir biçimde kendilerine yanlış bir teşhis koyarak gelir, onları anlamayan doktorları suçlar ve onlardan nefret ederler. Burada gene, menopoz tedavisinin kişilik sorunlarını çözemeyeceğini, bir kez daha vurgulamak gerekir; bu tedavi yalnızca östrojen eksikliğinin giderilmesini sağlar.
Okurlarımız, yukarıda yazılanları sert ve acımasızca söylenmiş sözler olarak görebilirler; ne var ki bu, menopoz kliniklerinde çalışan doktorların her hafta pek çok kez karşılaştıkları bir tablodur. Doktor olarak bizim halka anlatmak istediğimiz önemli bir nokta varsa o da, östrojen tedavisinin, normal bir hastaya uygulandığında, bir kadını çekeceği sıkıntılardan kurtararak, onun sağlıklı yaşamasına yardımcı olabilecek bir tedavi olduğudur; östrojen tedavisi, kişilik sorunlarından kurtulamamış ama yumurtalıkları normal çalışan bir kadını tam ruh sağlığına kavuşturmak ya da ona sonsuz gençlik vaat etmek amacıyla ve kandırmacasıyla kullanılmamalıdır. O zaman bu tedavi amacından saptırılmış ve bir tedavi yöntemi olarak gözden düşürülmüş olur
Menopoz ve Cinsel Sorunlar Osteoporoz
Menopoz (Osteoporoz) ve Cinsel Sorunlar
Menopozda ortaya çıkan iki tür cinsel sorun vardır: Ağrılı cinsel temas ve cinselliğe duyulan ilginin azalması.
Disparöni adıyla da bilinen ağrılı cinsel temas, kâğıt gibi olan, çeperleri incelen, büzülen vajinanın normal sertlikteki penisi içine alacak şekilde esneyememesinden kaynaklanır. Bu, daha da ağır sorunlara yol açabilir, çünkü cinsel eşlerin hepsi yumuşak ve sabırlı davranarak kadının tam olarak heyecanlanmasını bekleyecek anlayışı gösteremezler; bu sabır gösterildiğinde kadın bütünüyle heyecanlanacak, penisin girmesinden önce vajinası kendi salgısıyla iyice ıslanarak kayganlaşacaktır. Son yıllar içinde kadınlar, eskiye göre cinsel uygulamalar ve teknikler konusunda çeşitli yayınları okuyarak kendi cinsel potansiyelleri konusunda bilgilenmişler; bunun sonucu olarak da kendi cinsel hakları üzerinde direnmeyi öğrenmişlerdir. Kadınlar sık ve doyumlu cinsel birleşmenin hakları olduğuna inanmaktadırlar; menopoz döneminde cinsel temas, isteğin azalması ve rahatsızlığın artması nedeniyle çoğu zaman umut kırıklığıyla sona erebilir; bu da kabul edilmesi oldukça güç bir durumdur. Öte yandan 40 yaşını geçen kadınlar, bu yaşta cinsel etkinliğin sürdürülmesini (çok yanlış olarak) bir suçmuş gibi görebilirler; bu türden bir endişe de cinsel bakımdan heyecanlanmayı ve doğal nemlenmeyi engelleyici bir neden oluşturabilir.
Cinsel temasa duyulan ilginin libido'nun— kaybolmasını menopozla açıklamak daha da güçtür. Bu daha çok, gönül, kafa ve hormonlar arasındaki bağıntının iyi anlaşamamasından kaynaklanan bir sorun gibi görünmektedir. Normal cinsel istek gibi cinselliğe duyulan ilginin yitirilmesi de, değişik insanlarda değişik nedenlerden kaynaklanıyor olabilir. Libidonun kaybolması yalnızca menopoz geçirmekte olan orta yaşlı kadınlara özgü bir durum değildir; cinsel istekliliği etkileyen pek çok neden vardır. Genç olsun, yaşlı olsun depresyon geçirmekte olan erkek ve kadınlar, cinselliğe karşı ilgilerini yitirirler; depresyon, menopozun bir parçası olduğuna göre libidonun yitirilmesinde bu depresyonun da payı olsa gerektir. Benzer biçimde, romatizmal artirit ya da şeker hastalığı gibi müzmin hastalıklar ya da aşırı alkol alınması, hatta düzenli alınan bazı ilaçlar da cinsel istekte azalmaya yol açabilir.
Daha yalın bir deyişle, vajina kuruluğu nedeniyle cinsel temas sırasında ağrı duyan kadınlar, cinsel birleşmeye karşı ilgi duymaz olacaklardır. Çünkü çekilen ağrı, alınan zevke değmez. Tedavi edilmesi en kolay olan sorun budur, çünkü az dozda verilen östrojen ya da östrojenli kremlerin kullanılması durumu hemen düzeltecektir.
Ruhsal kökenli sorunların tedavisi daha zordur. İki insanın cinsel ilişkiye girmesinde pek çok etken söz konusudur; böyle bir ilişkinin sürdürülmesi ve ilişkiden zevk alınması söz konusu olduğunda, devreye giren etkenler daha da büyük bir önem kazanır.
Bedensel çekiciliğini yitirmeye başladığını farkeden, önemsiz bir şey karşısında her an ağlamaya başlayıvereceğinden korkan, örneğin kocası genç sekreterinin 'kendisini gerçekten anladığı'nı söylediğinde bundan kendi aleyhine bir anlam çıkaran kadının öz güveni gerçekten azalmış durumdadır. Hayatın getirdiği sorunlarla başa çıkmakta güçlük çeken, kendine olan güvenini yitirmiş, gece en az altı kez uyanmasına neden olan terlemelerden yakınan bir kadının, çok sabırlı, çok anlayışlı bir kocayla bile sevişmeye hevesli olmaması için zaten yeterince neden var demektir.
Ne var ki bu, cinsel doyuma hiçbir zaman ulaşılamayacak anlamına gelmez; pek çok kadın, cinsel temasa karşı duydukları isteğin ve temas sıklığının, yalnızca kocalarının yeterince ilgi göstermemeleri nedeniyle azaldığını savunmuşlardır. Cinsellik konusunun ünlü araştırmacıları Masters ve Johnson, 60 yaşındaki kadınların cinsel tepkilerini ayrıntılarıyla incelemişler, bu kadınların tepkilerinin eskisi kadar iyi olduğunu, yalnızca orgazm noktasına biraz daha uzun bir sürede eriştiklerini bulmuşlardır. Bu araştırmanın bir aksak yanı, araştırmaya konu edilen kadınların türüdür; bu yaştaki kadınlar genellikle film makinelerinin önünde yapılacak deneylere katılma eğiliminde değildirler; öyle anlaşılıyor ki, deneye alman kadınlar libidosu çok yüksek ya da hiç değilse engellemeleri çok az olan kadınlardı.
Kanda östrojen düzeylerinin düşmesiyle vajina kuruluğu ve ağrılı cinsel temas arasında doğrudan bağıntı bulunduğu kanıtlanamamıştır; ne var ki kadınlarda libidonun, garip bir rastlantıyla erkeklik hormonu testosteronla belirlenmesine karşın, düşük testosteron düzeyiyle libido kaybı arasında bir ilişki de kurulamamıştır. Bununla birlikte, hastaların vücutlarına, içinde hem östrojen hem de testosteron bulunan tüpler gömülerek yapılan hormon tedavileri çok başarılı olmuştur. Böylece libido yeniden canlandırılabilmektedir; bu yöntem, ileride açıklanacaktır. Ama burada bir kez daha vurgulamak gerekir ki, tüp gömerek yapılacak tedavi, bir kadının hayatını, başka etkenlerin ve evdeki durumun oldukça normal olduğu durumlarda rahatlatabilecektir. Eşler artık birbirlerini sevmiyorlarsa, evde çeşitli sorunlar, hastalıklar, kişisel ihmal gibi tutumlar söz konusuysa, bu tedavinin bütün bu engelleri ortadan kaldırmasını beklemek boşunadır.
Menopozda ortaya çıkan iki tür cinsel sorun vardır: Ağrılı cinsel temas ve cinselliğe duyulan ilginin azalması.
Disparöni adıyla da bilinen ağrılı cinsel temas, kâğıt gibi olan, çeperleri incelen, büzülen vajinanın normal sertlikteki penisi içine alacak şekilde esneyememesinden kaynaklanır. Bu, daha da ağır sorunlara yol açabilir, çünkü cinsel eşlerin hepsi yumuşak ve sabırlı davranarak kadının tam olarak heyecanlanmasını bekleyecek anlayışı gösteremezler; bu sabır gösterildiğinde kadın bütünüyle heyecanlanacak, penisin girmesinden önce vajinası kendi salgısıyla iyice ıslanarak kayganlaşacaktır. Son yıllar içinde kadınlar, eskiye göre cinsel uygulamalar ve teknikler konusunda çeşitli yayınları okuyarak kendi cinsel potansiyelleri konusunda bilgilenmişler; bunun sonucu olarak da kendi cinsel hakları üzerinde direnmeyi öğrenmişlerdir. Kadınlar sık ve doyumlu cinsel birleşmenin hakları olduğuna inanmaktadırlar; menopoz döneminde cinsel temas, isteğin azalması ve rahatsızlığın artması nedeniyle çoğu zaman umut kırıklığıyla sona erebilir; bu da kabul edilmesi oldukça güç bir durumdur. Öte yandan 40 yaşını geçen kadınlar, bu yaşta cinsel etkinliğin sürdürülmesini (çok yanlış olarak) bir suçmuş gibi görebilirler; bu türden bir endişe de cinsel bakımdan heyecanlanmayı ve doğal nemlenmeyi engelleyici bir neden oluşturabilir.
Cinsel temasa duyulan ilginin libido'nun— kaybolmasını menopozla açıklamak daha da güçtür. Bu daha çok, gönül, kafa ve hormonlar arasındaki bağıntının iyi anlaşamamasından kaynaklanan bir sorun gibi görünmektedir. Normal cinsel istek gibi cinselliğe duyulan ilginin yitirilmesi de, değişik insanlarda değişik nedenlerden kaynaklanıyor olabilir. Libidonun kaybolması yalnızca menopoz geçirmekte olan orta yaşlı kadınlara özgü bir durum değildir; cinsel istekliliği etkileyen pek çok neden vardır. Genç olsun, yaşlı olsun depresyon geçirmekte olan erkek ve kadınlar, cinselliğe karşı ilgilerini yitirirler; depresyon, menopozun bir parçası olduğuna göre libidonun yitirilmesinde bu depresyonun da payı olsa gerektir. Benzer biçimde, romatizmal artirit ya da şeker hastalığı gibi müzmin hastalıklar ya da aşırı alkol alınması, hatta düzenli alınan bazı ilaçlar da cinsel istekte azalmaya yol açabilir.
Daha yalın bir deyişle, vajina kuruluğu nedeniyle cinsel temas sırasında ağrı duyan kadınlar, cinsel birleşmeye karşı ilgi duymaz olacaklardır. Çünkü çekilen ağrı, alınan zevke değmez. Tedavi edilmesi en kolay olan sorun budur, çünkü az dozda verilen östrojen ya da östrojenli kremlerin kullanılması durumu hemen düzeltecektir.
Ruhsal kökenli sorunların tedavisi daha zordur. İki insanın cinsel ilişkiye girmesinde pek çok etken söz konusudur; böyle bir ilişkinin sürdürülmesi ve ilişkiden zevk alınması söz konusu olduğunda, devreye giren etkenler daha da büyük bir önem kazanır.
Bedensel çekiciliğini yitirmeye başladığını farkeden, önemsiz bir şey karşısında her an ağlamaya başlayıvereceğinden korkan, örneğin kocası genç sekreterinin 'kendisini gerçekten anladığı'nı söylediğinde bundan kendi aleyhine bir anlam çıkaran kadının öz güveni gerçekten azalmış durumdadır. Hayatın getirdiği sorunlarla başa çıkmakta güçlük çeken, kendine olan güvenini yitirmiş, gece en az altı kez uyanmasına neden olan terlemelerden yakınan bir kadının, çok sabırlı, çok anlayışlı bir kocayla bile sevişmeye hevesli olmaması için zaten yeterince neden var demektir.
Ne var ki bu, cinsel doyuma hiçbir zaman ulaşılamayacak anlamına gelmez; pek çok kadın, cinsel temasa karşı duydukları isteğin ve temas sıklığının, yalnızca kocalarının yeterince ilgi göstermemeleri nedeniyle azaldığını savunmuşlardır. Cinsellik konusunun ünlü araştırmacıları Masters ve Johnson, 60 yaşındaki kadınların cinsel tepkilerini ayrıntılarıyla incelemişler, bu kadınların tepkilerinin eskisi kadar iyi olduğunu, yalnızca orgazm noktasına biraz daha uzun bir sürede eriştiklerini bulmuşlardır. Bu araştırmanın bir aksak yanı, araştırmaya konu edilen kadınların türüdür; bu yaştaki kadınlar genellikle film makinelerinin önünde yapılacak deneylere katılma eğiliminde değildirler; öyle anlaşılıyor ki, deneye alman kadınlar libidosu çok yüksek ya da hiç değilse engellemeleri çok az olan kadınlardı.
Kanda östrojen düzeylerinin düşmesiyle vajina kuruluğu ve ağrılı cinsel temas arasında doğrudan bağıntı bulunduğu kanıtlanamamıştır; ne var ki kadınlarda libidonun, garip bir rastlantıyla erkeklik hormonu testosteronla belirlenmesine karşın, düşük testosteron düzeyiyle libido kaybı arasında bir ilişki de kurulamamıştır. Bununla birlikte, hastaların vücutlarına, içinde hem östrojen hem de testosteron bulunan tüpler gömülerek yapılan hormon tedavileri çok başarılı olmuştur. Böylece libido yeniden canlandırılabilmektedir; bu yöntem, ileride açıklanacaktır. Ama burada bir kez daha vurgulamak gerekir ki, tüp gömerek yapılacak tedavi, bir kadının hayatını, başka etkenlerin ve evdeki durumun oldukça normal olduğu durumlarda rahatlatabilecektir. Eşler artık birbirlerini sevmiyorlarsa, evde çeşitli sorunlar, hastalıklar, kişisel ihmal gibi tutumlar söz konusuysa, bu tedavinin bütün bu engelleri ortadan kaldırmasını beklemek boşunadır.
Menopoz Tedavisi Menapoz Ostrojen
Menopoz Tedavisi, Menopozda Tedavi
Menopoz konusunda edinilen üç ayrı tutum bugün de sürmektedir. Bir aşırı uçta menopoz doğal bir olay olarak görülür; belirtiler kendiliğinden kaybolacaktır ve tedaviye gerek yoktur. Menopoz doğal karşılanır; bu savın temelinde, doğal olan her şeyin iyi olduğu inancı yatar. Bu konuda iyi niyetli aldırmazlık çok yaygındır ama bu, ailede çok sabırlı bir kadınla çok anlayışlı bir kocanın bulunmasını gerektirir.
Menapoz Tedavisi Daha olumsuz bir görüşe göre, menopozun sorun yaratabileceği, tedavi gerektirebileceği kabul edilir. Bu görüşü benimseyen doktorlar, hastalarına çoğu zaman sakinleştirici, depresyon giderici ilaçlar verirler; bize göre bu, menopoz için yapılabilecek en yanlış tedavidir. Hastalar zaten yorgun ve letarjik bir durumdadırlar; böylesine güçlü ilaçların verilmesi hastaya hiçbir şekilde haklı gösterilemeyecek ek bir zorluk getirir. Buna karşın, örneğin İngiltere'deki kadınların yüzde 30'u, hiçbir gerçek yarar sağlamadıkları tıpça pek çok kez kanıtlanmış olmasına karşın bu tür ilaçları kullanmaktadırlar.
Daha ilerici bir tutuma göre, menopoz belirtilerinin denetim altına alınmasında östrojen kullanımı hem yararlı hem de güvenli bir yoldur. Bu tutumu benimseyen doktorlar, menopoz belirtilerini hafifletmek için, mümkün olan en küçük dozlarda östrojen vermekten çekinmezler; ne var ki uzun vadeli tedaviye, uterusun aşırı uyarılmasını önleyici ve yapay olarak üretilmiş projestojen'in de dahil edilmesi gerekir; böylelikle gelecekte ortaya çıkabilecek ciddi sorunlar önceden engellenmiş olur.
Ostrojen Tedavisinin Sakıncalı Yanları, Kadınlarda Ostrojen
Östrojen tedavisi ne zaman yapılmalıdır?
Östrojen tedavisine başvurmayı engelleyen birkaç önemli neden vardır. Meme kanseri ya da rahim kanserinin belli türlerini geçirmiş olan hastalarda östrojen, yeniden ortaya çıkacak kanserin ilerlemesini hızlandırabilir; bu nedenle verilmesi sakıncalıdır. Nadir olmakla birlikte, bazı karaciğer hastalıklarında da östrojen nedeniyle ağırlaşma görülebilir.
Yakın zamanlarda tromboz (bacaklarda ve akciğerlerde kan pıhtılaşması) geçiren hastalarda östrojen tedavisinden kaçınmak gerekir. Bu sorun, çoğu zaman kalçasında ağrı duyan bir kadının kan pıhtılaşmasından kuşkulandığını söylemesiyle ortaya çıkar; bu kadın, yakınlarda tromboz geçiren bir hasta olarak kabul edilir. Aslında kan pıhtıları ancak hastanede yapılacak çok karmaşık testlerle anlaşılabilir; geçmişte yapılan bu tür bir teşhisin çoğu zaman yanlış olduğu anlaşılabilir. Menopoz kliniklerinden birinde doktorlar, laboratuvarda yapılan kan pıhtılaşması testlerinin çoğunu en ince ayrıntılarına dek incelemişlerdir; iki yıl süresince, klinikte tedavi görmekte olan kadınlar, kan pıhtılaşması tehlikesinin bulunup bulunmadığını saptamak amacıyla kan testlerine tabi tutularak taramadan geçirilmişlerdir. Laboratuvar testlerinin sonucuna göre doktorlar, kan pıhtılaşmasında hiçbir artmaya rastlamadıkları gibi hastalarda trombozun artması gibi bir durumla da karşılaşmamışlardır.
Diğer sakıncalar
İngiltere'de ve Birleşik Amerika'da doktorlar reçete yazarken, artık eskisinden daha dikkatli davranmaktadırlar; bunun bir nedeni, yanlış tedaviden dolayı zarar gören hastaların yasal yollara gittikçe daha çok başvurmaya başlamalarıdır. Bu nedenle hastaların, kendi alışkanlıklarının da tedavinin sonucunu etkileyebileceği, ortaya çıkacak olumsuz sonuca tedaviden çok, kendi tutumlarının yol açabileceği konusunda uyarılmaları yerinde olur.
Sigara içme alışkanlığı
Sigara içme alışkanlığının sağlığa çok zararlı olduğu apaçık ortadadır. Bu alışkanlığın kalp krizi, kan pıhtılaşması, felçler ve akciğer kanseriyle yakından bağıntısı vardır; aslında sigara içenlerin üçte biri, bu alışkanlığa bağlı bir hastalıktan ölür. Bu nedenle, bir sigara tiryakisinin, hormon tedavisi yapmakta pek de istekli olmayan hekimini, bu tedaviyi uygulamaya zorlaması, bir yıl sonra ortaya çıkabilecek damar tıkanmasından doktorunu sorumlu tutması pek doğru bir tutum olmaz. Hastanın 30 yılı aşkın bir süredir içmekte olduğu sigaranın, bu duruma yol açmış olması, çok daha büyük bir ihtimaldir.
Gözleri gören, kulakları duyan herkes, sigara içme alışkanlığının ne denli tehlikeli olduğunu vurgulayıp duran ilanları görmüş olmalıdır. Sigarayla östrojenin bir araya gelmesi, diyelim ki, sigarayla domates çorbasının biraraya gelmesinden daha tehlikeli değildir aslında; tıpkı sigara içmekle araba kullanmanın bir arada büyük bir tehlike yaratmaması gibi. Bu örnekler, söz konusu olabilecek sakıncaları tam olarak anlatabilmek amacıyla verilmiştir. Sigara içen kadınların östrojen almaları durumunda tehlike birazcık daha artar, ama tek başına östrojen bu tür bir hastalık tehlikesini artırıcı bir etken değildir. Bizler, bir yandan menopoz belirtilerinin giderilmesi için östrojen tedavisini önerirken, bir yandan da verebileceğimiz en iyi öğüdün sigarayı bırakmak olduğunu söyleyebiliriz.
Aşırı kilo alma
Aşırı kiloların kan basıncının yükselmesiyle (hipertansiyonla) çok yakından bağıntısı vardır; bu da trombozave kalp hastalıklarına yol açar. Ayrıca, yatkın olanlarda şeker hastalığı tehlikesini de artırabilir. Bundan başka menopozun getirdiği sorunların çoğu, insanı kilo almayı kolaylaştıracak bir yaşama biçimine iter; bunun nedeni hareketsizliğin artması, fazla yeme ya da her akşam alınan içki miktarının birazcık daha artırılması olabilir.
Menopozdan sonra, kilo alma eğiliminin artmasında hormonlara bağlı nedenler de sözkonusudur. Yapılan deneyler, yumurtalıkları çıkarılan hayvanların da kilo aldığını göstermiştir; ama bu küçük artış, az dozda verilen östrojenle yeniden kaybedilmiştir. Benzer biçimde, kadınlarda da yitirilen östrojenin doğru miktarlarda yerine kormasil kilo kaybı yaratabilir; bununla birlikte kadınların çoğu, hormonların kendilerine kilo aldıracağından korkarlar; eğer verilen doz uygunsa, bu korku yersizdir. Aşırı şişmanlıktan elbette kaçınmaya çalışmak gerekir; ama gariptir ki şişman kadınlar menopozu daha hafif atlatırlar, çünkü yağ dokularında salgılanan başka bazı hormonlarda da östrojen üretimi vardır.
İnsanın formunu Koruması, düşük kalorili bir yemek rejimini akıllıca izleyerek kilo almaktan kaçınması, özellikle menopoz döneminde sağlıklı yaşamanın önemli bir parçasıdır. Kilolarınız artıyorsa bunun nedeni çok açıktır: Gerektiğinden fazla yemek yiyorsunuz demektir
Diğer etkenler
Tedavi edilmeyen yüksek kan basıncı (yüksek tansiyon) da hormon tedavisinin uygulanmamasını gerektiren bir göstergedir; ama tansiyon düşürücü ilaçlar kullanılarak kan basıncının denetim altına alınmasından sonra, menopoz belirtileri gerçekten ağırsa, östrojen verilebilir. Şeker hastalığının da östrojen tedavisini engelleyici bir neden olduğuna inanılır; oysa, bu inancın yanlış olduğu kanıtlanmıştır. Bazı vakalarda, şekerin denetim altına alınması bir süre güçlük yaratabileceğinden şeker hastalığını tedavi etmek için verilen ilaçlarda ayarlama yapılması gerekebilir; ama östrojen tedavisi için hiçbir ciddi engel söz konusu değildir. Bu konuda asıl güçlük, şekerli kadınların, kalp krizi ve belki kan pıhtılaşması gibi komplikasyonlara açık olmalarıdır; bu nedenle östrojenin dikkatli kullanılması gerekir. Bununla birlikte, düşük doğal östrojen dozlarının kan şekeri düzeyleri üzerindeki etkisini araştırmak amacıyla yapılan geniş laboratuvar araştırmaları, tehlike yaratacak hiçbir değişikliğin yer almadığını göstermiştir.
Menopoz konusunda edinilen üç ayrı tutum bugün de sürmektedir. Bir aşırı uçta menopoz doğal bir olay olarak görülür; belirtiler kendiliğinden kaybolacaktır ve tedaviye gerek yoktur. Menopoz doğal karşılanır; bu savın temelinde, doğal olan her şeyin iyi olduğu inancı yatar. Bu konuda iyi niyetli aldırmazlık çok yaygındır ama bu, ailede çok sabırlı bir kadınla çok anlayışlı bir kocanın bulunmasını gerektirir.
Menapoz Tedavisi Daha olumsuz bir görüşe göre, menopozun sorun yaratabileceği, tedavi gerektirebileceği kabul edilir. Bu görüşü benimseyen doktorlar, hastalarına çoğu zaman sakinleştirici, depresyon giderici ilaçlar verirler; bize göre bu, menopoz için yapılabilecek en yanlış tedavidir. Hastalar zaten yorgun ve letarjik bir durumdadırlar; böylesine güçlü ilaçların verilmesi hastaya hiçbir şekilde haklı gösterilemeyecek ek bir zorluk getirir. Buna karşın, örneğin İngiltere'deki kadınların yüzde 30'u, hiçbir gerçek yarar sağlamadıkları tıpça pek çok kez kanıtlanmış olmasına karşın bu tür ilaçları kullanmaktadırlar.
Daha ilerici bir tutuma göre, menopoz belirtilerinin denetim altına alınmasında östrojen kullanımı hem yararlı hem de güvenli bir yoldur. Bu tutumu benimseyen doktorlar, menopoz belirtilerini hafifletmek için, mümkün olan en küçük dozlarda östrojen vermekten çekinmezler; ne var ki uzun vadeli tedaviye, uterusun aşırı uyarılmasını önleyici ve yapay olarak üretilmiş projestojen'in de dahil edilmesi gerekir; böylelikle gelecekte ortaya çıkabilecek ciddi sorunlar önceden engellenmiş olur.
Ostrojen Tedavisinin Sakıncalı Yanları, Kadınlarda Ostrojen
Östrojen tedavisi ne zaman yapılmalıdır?
Östrojen tedavisine başvurmayı engelleyen birkaç önemli neden vardır. Meme kanseri ya da rahim kanserinin belli türlerini geçirmiş olan hastalarda östrojen, yeniden ortaya çıkacak kanserin ilerlemesini hızlandırabilir; bu nedenle verilmesi sakıncalıdır. Nadir olmakla birlikte, bazı karaciğer hastalıklarında da östrojen nedeniyle ağırlaşma görülebilir.
Yakın zamanlarda tromboz (bacaklarda ve akciğerlerde kan pıhtılaşması) geçiren hastalarda östrojen tedavisinden kaçınmak gerekir. Bu sorun, çoğu zaman kalçasında ağrı duyan bir kadının kan pıhtılaşmasından kuşkulandığını söylemesiyle ortaya çıkar; bu kadın, yakınlarda tromboz geçiren bir hasta olarak kabul edilir. Aslında kan pıhtıları ancak hastanede yapılacak çok karmaşık testlerle anlaşılabilir; geçmişte yapılan bu tür bir teşhisin çoğu zaman yanlış olduğu anlaşılabilir. Menopoz kliniklerinden birinde doktorlar, laboratuvarda yapılan kan pıhtılaşması testlerinin çoğunu en ince ayrıntılarına dek incelemişlerdir; iki yıl süresince, klinikte tedavi görmekte olan kadınlar, kan pıhtılaşması tehlikesinin bulunup bulunmadığını saptamak amacıyla kan testlerine tabi tutularak taramadan geçirilmişlerdir. Laboratuvar testlerinin sonucuna göre doktorlar, kan pıhtılaşmasında hiçbir artmaya rastlamadıkları gibi hastalarda trombozun artması gibi bir durumla da karşılaşmamışlardır.
Diğer sakıncalar
İngiltere'de ve Birleşik Amerika'da doktorlar reçete yazarken, artık eskisinden daha dikkatli davranmaktadırlar; bunun bir nedeni, yanlış tedaviden dolayı zarar gören hastaların yasal yollara gittikçe daha çok başvurmaya başlamalarıdır. Bu nedenle hastaların, kendi alışkanlıklarının da tedavinin sonucunu etkileyebileceği, ortaya çıkacak olumsuz sonuca tedaviden çok, kendi tutumlarının yol açabileceği konusunda uyarılmaları yerinde olur.
Sigara içme alışkanlığı
Sigara içme alışkanlığının sağlığa çok zararlı olduğu apaçık ortadadır. Bu alışkanlığın kalp krizi, kan pıhtılaşması, felçler ve akciğer kanseriyle yakından bağıntısı vardır; aslında sigara içenlerin üçte biri, bu alışkanlığa bağlı bir hastalıktan ölür. Bu nedenle, bir sigara tiryakisinin, hormon tedavisi yapmakta pek de istekli olmayan hekimini, bu tedaviyi uygulamaya zorlaması, bir yıl sonra ortaya çıkabilecek damar tıkanmasından doktorunu sorumlu tutması pek doğru bir tutum olmaz. Hastanın 30 yılı aşkın bir süredir içmekte olduğu sigaranın, bu duruma yol açmış olması, çok daha büyük bir ihtimaldir.
Gözleri gören, kulakları duyan herkes, sigara içme alışkanlığının ne denli tehlikeli olduğunu vurgulayıp duran ilanları görmüş olmalıdır. Sigarayla östrojenin bir araya gelmesi, diyelim ki, sigarayla domates çorbasının biraraya gelmesinden daha tehlikeli değildir aslında; tıpkı sigara içmekle araba kullanmanın bir arada büyük bir tehlike yaratmaması gibi. Bu örnekler, söz konusu olabilecek sakıncaları tam olarak anlatabilmek amacıyla verilmiştir. Sigara içen kadınların östrojen almaları durumunda tehlike birazcık daha artar, ama tek başına östrojen bu tür bir hastalık tehlikesini artırıcı bir etken değildir. Bizler, bir yandan menopoz belirtilerinin giderilmesi için östrojen tedavisini önerirken, bir yandan da verebileceğimiz en iyi öğüdün sigarayı bırakmak olduğunu söyleyebiliriz.
Aşırı kilo alma
Aşırı kiloların kan basıncının yükselmesiyle (hipertansiyonla) çok yakından bağıntısı vardır; bu da trombozave kalp hastalıklarına yol açar. Ayrıca, yatkın olanlarda şeker hastalığı tehlikesini de artırabilir. Bundan başka menopozun getirdiği sorunların çoğu, insanı kilo almayı kolaylaştıracak bir yaşama biçimine iter; bunun nedeni hareketsizliğin artması, fazla yeme ya da her akşam alınan içki miktarının birazcık daha artırılması olabilir.
Menopozdan sonra, kilo alma eğiliminin artmasında hormonlara bağlı nedenler de sözkonusudur. Yapılan deneyler, yumurtalıkları çıkarılan hayvanların da kilo aldığını göstermiştir; ama bu küçük artış, az dozda verilen östrojenle yeniden kaybedilmiştir. Benzer biçimde, kadınlarda da yitirilen östrojenin doğru miktarlarda yerine kormasil kilo kaybı yaratabilir; bununla birlikte kadınların çoğu, hormonların kendilerine kilo aldıracağından korkarlar; eğer verilen doz uygunsa, bu korku yersizdir. Aşırı şişmanlıktan elbette kaçınmaya çalışmak gerekir; ama gariptir ki şişman kadınlar menopozu daha hafif atlatırlar, çünkü yağ dokularında salgılanan başka bazı hormonlarda da östrojen üretimi vardır.
İnsanın formunu Koruması, düşük kalorili bir yemek rejimini akıllıca izleyerek kilo almaktan kaçınması, özellikle menopoz döneminde sağlıklı yaşamanın önemli bir parçasıdır. Kilolarınız artıyorsa bunun nedeni çok açıktır: Gerektiğinden fazla yemek yiyorsunuz demektir
Diğer etkenler
Tedavi edilmeyen yüksek kan basıncı (yüksek tansiyon) da hormon tedavisinin uygulanmamasını gerektiren bir göstergedir; ama tansiyon düşürücü ilaçlar kullanılarak kan basıncının denetim altına alınmasından sonra, menopoz belirtileri gerçekten ağırsa, östrojen verilebilir. Şeker hastalığının da östrojen tedavisini engelleyici bir neden olduğuna inanılır; oysa, bu inancın yanlış olduğu kanıtlanmıştır. Bazı vakalarda, şekerin denetim altına alınması bir süre güçlük yaratabileceğinden şeker hastalığını tedavi etmek için verilen ilaçlarda ayarlama yapılması gerekebilir; ama östrojen tedavisi için hiçbir ciddi engel söz konusu değildir. Bu konuda asıl güçlük, şekerli kadınların, kalp krizi ve belki kan pıhtılaşması gibi komplikasyonlara açık olmalarıdır; bu nedenle östrojenin dikkatli kullanılması gerekir. Bununla birlikte, düşük doğal östrojen dozlarının kan şekeri düzeyleri üzerindeki etkisini araştırmak amacıyla yapılan geniş laboratuvar araştırmaları, tehlike yaratacak hiçbir değişikliğin yer almadığını göstermiştir.
Menopoz Klinikleri
Menopoz Klinikleri
Hollanda'da ruhbilimciler, ruh hekimleri, beslenme uzmanları, doktorlar ve jinekologların konsültasyon yaparak çalıştıkları menopoz klinikleri kurulmuştur; böylece, yalnızca hormon eksikliğinin değil, bir bütün olarak kadının ele alınması ve tedavisi amaçlanmaktadır. Oysa İngiltere ve başka bazı ülkelerde menopoz klinikleri çoğu zaman belli sorunlar üzerinde dururlar: Kadının gerçekten östrojene ihtiyacı olup olmadığına karar verir ya da hormon tedavisinin yararlarını artırmak, sakıncalarını azaltmak amacıyla en uygun östrojen ve projestojen bileşimini bulmaya çalışırlar.
Menopoz kliniğine ya da doktorunuza ilk gittiğinizde, o zamana dek geçirdiğiniz hastalıklarla ilgili her şeyin anlatılması, genel muayenenin yapılması, bu arada kilonun ve kan basıncının ölçülmesi gerekir; ayrıca göğüslerinizin ve karın bölgesindeki organlarınızın da normal durumda olduğu kesin olarak belirlenmelidir. Bu, organların içten muayene edilmesi anlamına gelir; bu muayeneye, serviks kanserini başlangıç aşamasında teşhis edebilmek için gerekli olan ve çoğu zaman 'Pap testi' de denen rahim boynundan alınan parçanın laboratuvar testinden geçirilmesi de dahildir.
Hollanda'da ruhbilimciler, ruh hekimleri, beslenme uzmanları, doktorlar ve jinekologların konsültasyon yaparak çalıştıkları menopoz klinikleri kurulmuştur; böylece, yalnızca hormon eksikliğinin değil, bir bütün olarak kadının ele alınması ve tedavisi amaçlanmaktadır. Oysa İngiltere ve başka bazı ülkelerde menopoz klinikleri çoğu zaman belli sorunlar üzerinde dururlar: Kadının gerçekten östrojene ihtiyacı olup olmadığına karar verir ya da hormon tedavisinin yararlarını artırmak, sakıncalarını azaltmak amacıyla en uygun östrojen ve projestojen bileşimini bulmaya çalışırlar.
Menopoz kliniğine ya da doktorunuza ilk gittiğinizde, o zamana dek geçirdiğiniz hastalıklarla ilgili her şeyin anlatılması, genel muayenenin yapılması, bu arada kilonun ve kan basıncının ölçülmesi gerekir; ayrıca göğüslerinizin ve karın bölgesindeki organlarınızın da normal durumda olduğu kesin olarak belirlenmelidir. Bu, organların içten muayene edilmesi anlamına gelir; bu muayeneye, serviks kanserini başlangıç aşamasında teşhis edebilmek için gerekli olan ve çoğu zaman 'Pap testi' de denen rahim boynundan alınan parçanın laboratuvar testinden geçirilmesi de dahildir.
Menopozun Tedavisi Menapoz Tedavi
Menopoz Tedavisi Çeşitleri, Menopozun Tedavisi
Tedavinin ana maddelerini östrojenler oluşturur ve bunlar üç değişik yolla verilebilir:
1. Tablet olarak ağızdan,
2. Tüple vücuda hormon gömerek,
3. İğneyle.
Üçüncü yöntemin haftada en az bir kez uygulanması gerekir; bu nedenle bu yol pratik değildir.
Bu yöntemler, rahmin alınmış olup olmamasına göre, değişik biçimlerde uygulanır: rahmi alınmamış olan bir kadında, östrojenin yanısıra projestojen de verilerek aylık kanamalar yaratılır; ama rahmi olmayan (ameliyatla alınmış olan) kadınlarda yalnızca östrojen verilir ve kanama yaratılmaz. Bu ayrımın yapılması, östrojenin kaçınılmaz bir yan etki olarak rahmin çeperlerini aşırı uyarmasıdır; eğer bu aşırı uyarılma durumu kesintiye uğratılmazsa, rahmin iç çeperleri, öylesine kalınlaşır ki düzensiz, ağır kanamalar ortaya çıkar. Bir kadın 30 yıl boyunca âdet görmemiş olsa ve 80 yaşında östrojen almaya başlasa, yukarıda anlatılan durum gene de ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, en son aylık kanamadan beri ne kadar uzun bir zaman geçmiş olursa olsun, tedavi öyle ayarlanmalıdır ki, aşırı uyarılan rahim çeperi düzensiz, ağır kanamalarla atılacağına daha az ve düzenli kanamalarla dışarıya atılabilsin.
İstenerek yaratılan bu aylık kanama, yedi ilâ on gün aralıklarla projestojen tabletleri alınarak sağlanır. Projestojen yapay olarak üretilmiş projesterondur (vücudun doğal olarak, kendisinin ürettiği hormonlardan biridir); aynı hormon doğum kontrol haplarında da bulunur; projestojen, östrojenin rahim çeperini aşırı uyarmasını engellemekle birlikte, onun sağlayabileceği olumlu etkilerin hiç birini ortadan kaldırmaz. Bu yolla yaratılan aylık kanamalar, doğal aylık kanamalar değildir; en son âdetinizin üzerinden bir yıl bir süre geçmişse, yumurtalığınız kesinlikle yumurta yapmayacak ve siz de gebe kalmayacaksınız demektir. Hormon tedavisi gören kadınlarda, aylık kanamalarla birlikte doğurganlığın geri gelmeyeceği konusunda çoğu zaman güvence vermek gerekir.
Bununla birlikte, özellikle genç kadınlarda, östrojen tedavisi kesinlikle bir doğum kontrol aracı olarak anlaşılmamalıdır. Gebelikten korunmaya en son âdetin üzerinden 12 ay geçinceye kadar devam edilmelidir.
Östrojen almanın en yaygın yolu, bir aylık sürenin ilk üç haftası boyunca her gün bir tablet yutmak, son yedi ilâ on gün boyunca da östrojen tabletlerinin yanısıra bir projestojen tableti almaktır. Tabletlerin alınmadığı hafta içinde, hormonun kesilmesi nedeniyle az miktarda bir kanama görülecektir. Pek sık rastlanmamakla birlikte bazen, östrojenin bu yöntemle alındığı durumlarda, tedavinin kesildiği hafta içinde âdetten kesilme belirtileri yeniden ortaya çıkabilir; bu istenmiyorsa, o hafta boyunca her gün östrojen alınabilir. O zaman projestojenin her ay alınması unutulmamalıdır; çünkü sürekli olarak östrojen almak, kesinlikle rahim çeperinin aşırı uyarılmasına yol açacaktır.
Cinsel sorunlar, depresyon ya da yorgunluğun ağır bastığı durumlarda, vücuda tüp içinde hormon gömme yöntemi salık verilir. Bu tüplerde bulunan östrojen, ateş basmalarının ve vajina kuruluğunun giderilmesinde tabletler kadar etkilidir; ama kadının enerjisini artıracak, ona genel sağlığını yeniden kazandıracak ve cinsel isteğini artıracak olan hormon, bu tüplerin içinde bulunan testosterondur. Bu yaştaki pek çok kadının şikâyetlerine neden olan depresyonu gidermenin, onlara sağlıklı olma duygusunu yeniden kazandırmanın ve içine düştükleri letarjiden onları kurtarmanın tek yolu, bazen bu tedavi yöntemidir.
Bu küçük tüpler, trokar denen madeni bir araç yardımıyla karın derisinin altına yerleştirilir. Tüp orada, karın duvarının yağ dokusu içinde gömülü olarak kalır. Bu işlem, deri altına yapılan bir iğne yardımıyla lokal anestezi uygulanarak gerçekleştirilir; acı vermez ve iki dakika gibi kısa bir süre içinde tamamlanır. Tüp, altı ay boyunca sürekli olarak hormon salgılar; östrojen tabletleri alınırken yapıldığı gibi, rahim çeperinin aşırı uyarılmasından dolayı doğabilecek düzensiz kanamaları engellemek amacıyla, projestojen de almak gerekir. Gömülen tübün içindeki doz, kişisel gereksinmelere göre ayarlanarak biraz değiştirilebilir; örneğin kadınların hepsi için testosteron gerekli olmayabilir; bazılarının östrojen gereksinmesi de öbürlerine göre daha az olabilir.
Histerektomi geçiren kadınlara, doktorlar, östrojeni arada bir hafta kesmeden ve projestojen olmadan verirler. Bununla birlikte projestojenin göğüsleri kanserden koruduğuna inanan doktorlarda vardır; bu doktorlar genellikle östrojenle birlikte projestojenin de verilmesinden yanadırlar.
Menopoz Tedavisinin Yan Etkileri
Östrojen tedavisinin yan etkileri çok azdır; bu etkiler, ortaya çıktıkları zaman bile çok kısa sürelidir. Bazen ilk teşhis yanlış olabilir; yakınmalara neden olan sorunlar aslında menopoza bağlı değildir; bu nedenle verilen östrojen hiçbir işe yaramamakla kalmaz, zaten dengesiz olan bir kişiliği daha da sarsar.
Tedavinin ilk haftası içinde göğüslerin, adet öncesinde olduğu gibi biraz şiştiği hissedilebilir. Ağızdan östrojen almakta olan kadınlar, pek nadir olarak bazen mide bulantısı hissedebilirler, ama bu da geçicidir; östrojenin tüp gömülerek verilmesi ve sindirim organlarından geçmemesi durumunda bu sorun da kendiliğinden ortadan kalkmış olacaktır.
Doktorlar, normal olarak vücutları biraz kıllı olan kadınlara, içinde testoteron bulunan hormon tüpü gömmekten çekinirler; çünkü bazı kadınların yüzlerindeki ince tüylerde bu hormon nedeniyle biraz artma ve büyüme görülebilir. Ama kadınlar kesinlikle bu tedaviden dolayı sakallı ve bıyıklı bir duruma gelmezler! Biraz fazlaca kıllı olan kadınların vücut kılları, yaşlandıkça zaten kalınlaşır; menopoz için önerilen dozlarda verilecek östrojenin kıllar üzerinde çoğu zaman ya hiçbir etkisi olmaz ya da pek az bir etki söz konusudur.
Tedavinin ana maddelerini östrojenler oluşturur ve bunlar üç değişik yolla verilebilir:
1. Tablet olarak ağızdan,
2. Tüple vücuda hormon gömerek,
3. İğneyle.
Üçüncü yöntemin haftada en az bir kez uygulanması gerekir; bu nedenle bu yol pratik değildir.
Bu yöntemler, rahmin alınmış olup olmamasına göre, değişik biçimlerde uygulanır: rahmi alınmamış olan bir kadında, östrojenin yanısıra projestojen de verilerek aylık kanamalar yaratılır; ama rahmi olmayan (ameliyatla alınmış olan) kadınlarda yalnızca östrojen verilir ve kanama yaratılmaz. Bu ayrımın yapılması, östrojenin kaçınılmaz bir yan etki olarak rahmin çeperlerini aşırı uyarmasıdır; eğer bu aşırı uyarılma durumu kesintiye uğratılmazsa, rahmin iç çeperleri, öylesine kalınlaşır ki düzensiz, ağır kanamalar ortaya çıkar. Bir kadın 30 yıl boyunca âdet görmemiş olsa ve 80 yaşında östrojen almaya başlasa, yukarıda anlatılan durum gene de ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, en son aylık kanamadan beri ne kadar uzun bir zaman geçmiş olursa olsun, tedavi öyle ayarlanmalıdır ki, aşırı uyarılan rahim çeperi düzensiz, ağır kanamalarla atılacağına daha az ve düzenli kanamalarla dışarıya atılabilsin.
İstenerek yaratılan bu aylık kanama, yedi ilâ on gün aralıklarla projestojen tabletleri alınarak sağlanır. Projestojen yapay olarak üretilmiş projesterondur (vücudun doğal olarak, kendisinin ürettiği hormonlardan biridir); aynı hormon doğum kontrol haplarında da bulunur; projestojen, östrojenin rahim çeperini aşırı uyarmasını engellemekle birlikte, onun sağlayabileceği olumlu etkilerin hiç birini ortadan kaldırmaz. Bu yolla yaratılan aylık kanamalar, doğal aylık kanamalar değildir; en son âdetinizin üzerinden bir yıl bir süre geçmişse, yumurtalığınız kesinlikle yumurta yapmayacak ve siz de gebe kalmayacaksınız demektir. Hormon tedavisi gören kadınlarda, aylık kanamalarla birlikte doğurganlığın geri gelmeyeceği konusunda çoğu zaman güvence vermek gerekir.
Bununla birlikte, özellikle genç kadınlarda, östrojen tedavisi kesinlikle bir doğum kontrol aracı olarak anlaşılmamalıdır. Gebelikten korunmaya en son âdetin üzerinden 12 ay geçinceye kadar devam edilmelidir.
Östrojen almanın en yaygın yolu, bir aylık sürenin ilk üç haftası boyunca her gün bir tablet yutmak, son yedi ilâ on gün boyunca da östrojen tabletlerinin yanısıra bir projestojen tableti almaktır. Tabletlerin alınmadığı hafta içinde, hormonun kesilmesi nedeniyle az miktarda bir kanama görülecektir. Pek sık rastlanmamakla birlikte bazen, östrojenin bu yöntemle alındığı durumlarda, tedavinin kesildiği hafta içinde âdetten kesilme belirtileri yeniden ortaya çıkabilir; bu istenmiyorsa, o hafta boyunca her gün östrojen alınabilir. O zaman projestojenin her ay alınması unutulmamalıdır; çünkü sürekli olarak östrojen almak, kesinlikle rahim çeperinin aşırı uyarılmasına yol açacaktır.
Cinsel sorunlar, depresyon ya da yorgunluğun ağır bastığı durumlarda, vücuda tüp içinde hormon gömme yöntemi salık verilir. Bu tüplerde bulunan östrojen, ateş basmalarının ve vajina kuruluğunun giderilmesinde tabletler kadar etkilidir; ama kadının enerjisini artıracak, ona genel sağlığını yeniden kazandıracak ve cinsel isteğini artıracak olan hormon, bu tüplerin içinde bulunan testosterondur. Bu yaştaki pek çok kadının şikâyetlerine neden olan depresyonu gidermenin, onlara sağlıklı olma duygusunu yeniden kazandırmanın ve içine düştükleri letarjiden onları kurtarmanın tek yolu, bazen bu tedavi yöntemidir.
Bu küçük tüpler, trokar denen madeni bir araç yardımıyla karın derisinin altına yerleştirilir. Tüp orada, karın duvarının yağ dokusu içinde gömülü olarak kalır. Bu işlem, deri altına yapılan bir iğne yardımıyla lokal anestezi uygulanarak gerçekleştirilir; acı vermez ve iki dakika gibi kısa bir süre içinde tamamlanır. Tüp, altı ay boyunca sürekli olarak hormon salgılar; östrojen tabletleri alınırken yapıldığı gibi, rahim çeperinin aşırı uyarılmasından dolayı doğabilecek düzensiz kanamaları engellemek amacıyla, projestojen de almak gerekir. Gömülen tübün içindeki doz, kişisel gereksinmelere göre ayarlanarak biraz değiştirilebilir; örneğin kadınların hepsi için testosteron gerekli olmayabilir; bazılarının östrojen gereksinmesi de öbürlerine göre daha az olabilir.
Histerektomi geçiren kadınlara, doktorlar, östrojeni arada bir hafta kesmeden ve projestojen olmadan verirler. Bununla birlikte projestojenin göğüsleri kanserden koruduğuna inanan doktorlarda vardır; bu doktorlar genellikle östrojenle birlikte projestojenin de verilmesinden yanadırlar.
Menopoz Tedavisinin Yan Etkileri
Östrojen tedavisinin yan etkileri çok azdır; bu etkiler, ortaya çıktıkları zaman bile çok kısa sürelidir. Bazen ilk teşhis yanlış olabilir; yakınmalara neden olan sorunlar aslında menopoza bağlı değildir; bu nedenle verilen östrojen hiçbir işe yaramamakla kalmaz, zaten dengesiz olan bir kişiliği daha da sarsar.
Tedavinin ilk haftası içinde göğüslerin, adet öncesinde olduğu gibi biraz şiştiği hissedilebilir. Ağızdan östrojen almakta olan kadınlar, pek nadir olarak bazen mide bulantısı hissedebilirler, ama bu da geçicidir; östrojenin tüp gömülerek verilmesi ve sindirim organlarından geçmemesi durumunda bu sorun da kendiliğinden ortadan kalkmış olacaktır.
Doktorlar, normal olarak vücutları biraz kıllı olan kadınlara, içinde testoteron bulunan hormon tüpü gömmekten çekinirler; çünkü bazı kadınların yüzlerindeki ince tüylerde bu hormon nedeniyle biraz artma ve büyüme görülebilir. Ama kadınlar kesinlikle bu tedaviden dolayı sakallı ve bıyıklı bir duruma gelmezler! Biraz fazlaca kıllı olan kadınların vücut kılları, yaşlandıkça zaten kalınlaşır; menopoz için önerilen dozlarda verilecek östrojenin kıllar üzerinde çoğu zaman ya hiçbir etkisi olmaz ya da pek az bir etki söz konusudur.
Menopoz Rahim Kanseri Menapoz
Menopoz ve Rahim Kanseri, Rahim Hastalıkları
İki tür rahim kanseri vardır: Rahim boynu (serviks) kanseri ve rahim çeperi (endometriyum) kanseri. Son beş yıl içinde, östrojen alan hastalarda, öncelikle de menopoz belirtilerinin ortadan kaldırılması için östrojen tedavisine tabi tutulan hastalarda, ikinci tür kansere yakalanma tehlikesinin arttığı yolunda güçlü savlar ileri sürülmüştür. Bu araştırma Birleşik Amerika'da yapılmıştır; kitle iletişim araçlarında enine boyuna açıklanıp tartışıldıktan sonra, hormon tedavisi gören kadınlar arasında büyük bir korkuya yol açmış ve hormon tedavilerini bir süre yavaşlatmıştır.
Şimdi artık kesinlikle bilinmektedir ki bu tehlike, projestojen verilmeden yalnızca östrojen alan, yüksek dozlarda östrojen uygulanan ve tedavinin sürdüğü yıllar boyunca iyi denetlenmeyen hastalarda söz-konusu olmuştur. Ayrıca, rahim çeperinin aşırı uyarılmasına, yanlış olarak kanser teşhisi konduğu, oysa doğru teşhisin aşırı büyüme (hiperplazi), endometriyumdaki hücre sayısında anormal bir artış olması gerektiği görüşü ağırlık kazanmıştır. Bu görüş, östrojen alan hastalarda ortaya çıkan 'kanserler'in yüzde 80'inin hafif derecede kanser olduğunun görülmesiyle de desteklenmiştir; bu vakaların daha sonra izlenmesiyle görülmüştür ki kansere yakalanan hastaların yüzde yüzü, en az beş yıl yaşamışlardır! Bu hastaların aslında kanser olmadıkları, çok daha hafif bir rahatsızlık olan hiperplaziden yakındıkları çok açık bir biçimde kanıtlanmıştır.
Bununla birlikte hiperplazi de kaçınılması gereken bir durumdur; bu nedenle doktorlar artık uzun vadeli tedavide östrojenle birlikte verilen projestojenden oluşan bileşik hormon tedavisini gerekli görmektedirler. Hastalara yalnızca altı aylık bir tedavi uygulanacaksa, belirtileri ortadan kaldırmak için gereken en az dozda östrojen verilmesi doğru olur; östrojen, dört haftalık bir süre içinde üç hafta boyunca sürdürülür. Öte yandan, daha uzun süreli bir tedavi gerekiyorsa, aşırı büyümeyi önleyen projestojenin de ayda yedi ilâ on gün boyunca verilmesi şarttır. Böylece hormonun kesilmesiyle kanama sağlanmış ve endometriyumun zarar görmesi sakıncası ortadan kaldırılmış olur.
Östrojen tedavisinin kanser tehlikesi yarattığı yolundaki ilk raporlardan sonra geçen beş yıl içinde doktorlar artık, gerçek olsun, olmasın, bu sakıncanın bileşik hormon tedavisiyle ortadan kaldırılabileceğinden emindirler. Elbette bunun için, uzun vadeli tedavi gören hastaların aylık kanamaları kabul etmeye hazır olmaları gerekir. İstenmese de buna, tedavinin bîr parçası olarak katlanmak gerekecektir.
İki tür rahim kanseri vardır: Rahim boynu (serviks) kanseri ve rahim çeperi (endometriyum) kanseri. Son beş yıl içinde, östrojen alan hastalarda, öncelikle de menopoz belirtilerinin ortadan kaldırılması için östrojen tedavisine tabi tutulan hastalarda, ikinci tür kansere yakalanma tehlikesinin arttığı yolunda güçlü savlar ileri sürülmüştür. Bu araştırma Birleşik Amerika'da yapılmıştır; kitle iletişim araçlarında enine boyuna açıklanıp tartışıldıktan sonra, hormon tedavisi gören kadınlar arasında büyük bir korkuya yol açmış ve hormon tedavilerini bir süre yavaşlatmıştır.
Şimdi artık kesinlikle bilinmektedir ki bu tehlike, projestojen verilmeden yalnızca östrojen alan, yüksek dozlarda östrojen uygulanan ve tedavinin sürdüğü yıllar boyunca iyi denetlenmeyen hastalarda söz-konusu olmuştur. Ayrıca, rahim çeperinin aşırı uyarılmasına, yanlış olarak kanser teşhisi konduğu, oysa doğru teşhisin aşırı büyüme (hiperplazi), endometriyumdaki hücre sayısında anormal bir artış olması gerektiği görüşü ağırlık kazanmıştır. Bu görüş, östrojen alan hastalarda ortaya çıkan 'kanserler'in yüzde 80'inin hafif derecede kanser olduğunun görülmesiyle de desteklenmiştir; bu vakaların daha sonra izlenmesiyle görülmüştür ki kansere yakalanan hastaların yüzde yüzü, en az beş yıl yaşamışlardır! Bu hastaların aslında kanser olmadıkları, çok daha hafif bir rahatsızlık olan hiperplaziden yakındıkları çok açık bir biçimde kanıtlanmıştır.
Bununla birlikte hiperplazi de kaçınılması gereken bir durumdur; bu nedenle doktorlar artık uzun vadeli tedavide östrojenle birlikte verilen projestojenden oluşan bileşik hormon tedavisini gerekli görmektedirler. Hastalara yalnızca altı aylık bir tedavi uygulanacaksa, belirtileri ortadan kaldırmak için gereken en az dozda östrojen verilmesi doğru olur; östrojen, dört haftalık bir süre içinde üç hafta boyunca sürdürülür. Öte yandan, daha uzun süreli bir tedavi gerekiyorsa, aşırı büyümeyi önleyen projestojenin de ayda yedi ilâ on gün boyunca verilmesi şarttır. Böylece hormonun kesilmesiyle kanama sağlanmış ve endometriyumun zarar görmesi sakıncası ortadan kaldırılmış olur.
Östrojen tedavisinin kanser tehlikesi yarattığı yolundaki ilk raporlardan sonra geçen beş yıl içinde doktorlar artık, gerçek olsun, olmasın, bu sakıncanın bileşik hormon tedavisiyle ortadan kaldırılabileceğinden emindirler. Elbette bunun için, uzun vadeli tedavi gören hastaların aylık kanamaları kabul etmeye hazır olmaları gerekir. İstenmese de buna, tedavinin bîr parçası olarak katlanmak gerekecektir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)